26 Eylül 2015 Cumartesi

Diyarbakır Camiileri

iyarbakırın tarihi camileri

Diyarbakır camileri kendi alanında uzman olan imamlar tarafından idare edilirdi.Bilimsel kapasiteleri de oldukça iyi idi.28 mayıs 1741 terekeden Kaşık Budak mahallesi İmamı Hüseyin Efendi bin ibrahim’in evinde tefsir,fıkıh ve Arapça gramer kitaplarından oluşan bir kitaplığın olması mahalle imamlarının üst bilgi seviyesinde olduğunu gösterir.
(İbrahim Özcoşar.315 no’lu Diyarbakır şeriyye sicili.D.Ü.Tarih Bilim dalı yüksek  lisans tezi.2000.s262)
DİYARBAKIR ULU CAMİ

. 
                                     Ulucami arka kapı girişi süslemesi

Diyarbakır Ulu Cami Mahallesi’nde bulunan bu cami Anadolu’nun en eski camilerinden birisidir. Arap orduları 639 tarihinde Diyarbakır’ı ele geçirdiği zaman buradaki büyük bir kiliseyi cami olarak kullanmıştır.

Büyük Selçuklu hükümdarlığı zamanında Vali Amidüddevle 1090 yılında yıkılmaya yüz tutan bu yapıyı Sultan Melik Şah’ın isteği ile yeniden onarmıştır. Bununla ilgili 1091 tarihli küfi yazılı bir kitabeyi camiye yerleştirmiştir. Bu onarımdan sonra 1115 yılında bir deprem ve yangın sonucu yapı büyük zarar görmüştür. Sonraki yıllarda Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev, 1241’de Osmanlı Padişahı IV.Mehmed, Akkoyunlu Uzun Hasan bu camiyi onarmış ve bununla ilgili kitabelerini duvarlara yerleştirmiştir.

Ulu Cami, çeşitli zamanlarda değişik dönemlerde onarılmış ve her onarımda yeni yapılar eklenerek bugünkü şeklini almıştır. Caminin duvarlarında bazı ustaların isimlerine de rastlanmakla beraber, bu ustaların caminin hangi bölümlerinde çalıştıkları kesinlik kazanamamıştır. Bunların arasında Melik Şah’ın mimarı Urfalı Selami oğlu Mehmet’in, Nisanoğulları’ndan da Hibetullah el Gürgâni’nin burada çalıştığını gösteren yazıtlara rastlanmıştır.

Ulu Cami’nin büyük dikdörtgen bir avlusu vardır. Bu avlu üç yandan çeşitli yapılarla çevrilmiştir. Avlunun batısındaki iki katlı cepheyi Ebu Mansur İlaldı’nın yaptırdığı üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır. Bu bölüm antik çağın tiyatro cephelerini andırmaktadır. Ancak bu cepheye eklenen kitabeler ve silmeler ile değişik bir cephe görünümü elde edilmiştir. Bu arada ikinci katta birbirlerinden farklı kemerler kullanılmıştır. Bu cephe doğu bölümünde 1163-1164 yıllarında İnaloğlu Mahmut ve veziri Nisanoğlu Ali zamanında tekrarlanmıştır. Bu bölüm de iki katlı olup, üst katı kütüphane olarak kullanılmıştır. Burada, sütunların üzerine ve girişte karşılaşılan aslan ile boğa mücadeleleri kabartma olarak işlenmiştir. Avlunun güneyinde ise, doğu cephesine bitişik olan Mesudiye Medresesi önüne de bugün tek katlı olarak görülen sütunlu, sivri kemerli bir revak sırası yerleştirilmiştir. Böylece camiye bir bütünlük kazandırılmış, Mesudiye medresesine de cami ile bağlantılı bir giriş mekanı oluşturulmuştur. 
. 

Caminin avlusunun ortasında sekizgen sütunların taşıdığı şadırvan 1849 yılında yapılmıştır. Bu avlunun bir kenarında üçer sütunlu bir namazgâh ile bir de havuz bulunmaktadır. Caminin avluya bakan cephesinin ortasına bir mihrap yerleştirilmiştir. Bunun sağ ve solunda içeriye girişler, pencereler ve caminin yan cephe ile birleştiği yerlere de yeniden birer kapı açılmıştır. Bu duvarı ortasından kesen uzun bir yazı frizi dikkati çekmektedir. Bu cephede üç sıra pencereler açılmış ve bunun üzeri eğimli bir çatı ile de örtülmüştür. Böylece camiye giriş belirli bir şekilde ortaya çıkarılmıştır. 
. 

Caminin ibadet mekanı iki ayak sırası ile mihraba paralel üç nefe ayrılmış, bunun orta bölümünü de daha geniş bir mekân kesmiştir. Bu ayaklar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Bu kemerlerin üzerine ikinci bir kemer dizisi daha yerleştirilmiştir. İç mekanın solunda ve doğusuna rastlayan bölümde bir mihrap daha bulunmaktadır. Caminin en önemli bölümü olan mihrap ve minber XIX.yüzyılda yapılmıştır. Caminin ilk yapılışındaki mihrap ve minberi konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır. İbadet mekanının üzerini örten tavan kalem işleri ile süslenmiştir. Bu tavan ile duvar arasındaki bağlantıyı sağlayan yere bir yazı frizi yerleştirilmiştir.

. 

Caminin batısındaki bir kapıdan da minareye çıkılmaktadır. Minare kare gövdeli, silindirik külahlıdır. Üzerinde yer yer kitabeler bulunmaktadır.

Ulu cami İçinde
Gönüller huzur bulur
Ulu cami içinde
Eğri insan doğrulur
Ulu cami içinde
Her şey gerçek yok mecaz
Dua,tesbih ve namaz
Yapılır kalpten niyaz
Ulu cami içinde
Kemerleri hoş durur
Görenleri coşturur
Her an Kur’an okunur
Ulu cami içinde
İlim,irfan ocağı
Velilerin otağı
Yüce dinin sancağı
Ulu cami içinde
Nur saçan kandili var
Çeşmede sebili var
Sakalı şerifi var
Ulu cami içinde
Dört mezheb mensubuna
Göre yapılmış bina
Mü’min ona aşina
Ulu cami içinde
Beşinci harem derler
Dinde mücahit erler,
Bülbül olup öterler
Ulu cami içinde
Rivayet dilden dile
Bir çok nebiler biler
Kılmış farz-ü nafile
Ulu cami içinde
Ve daha neler neler
Akıp gitmiş seneler
Fetihte sahabeler
Ulu cami içinde (M.mergen)


Diyarbakır Ulu Camisi ibadet mekanını enine kesen üç nef ve orta mekanın diğerlerinden daha farklı yükseklikte oluşundan ötürü Şam Emeviye Camisi’ni andırmaktadır.(Kent haber kurulu)
Şam emeviye Cami, erken İslam Cami mimarisine uygun şekilde enine planda genişlemektedir.
Çünkü ilk İslam Mescidi olan Medine'deki Peygamber Mescidi'de bu planda inşa edilmişti. Kıbleye doğru enine gelişen bir dikdörtgen namaz kılma yeri ve arkasında uzanan geniş bir açık avlu. Bu camiyi görenler, ardından Diyarbakır Ulucami'ye giderlerse Şam'dakinin neredeyse aynısı ile karşılaşacaklardır. http://www.gezikitap.com/
Bu iki caminin önemli özelliği Harem-i Şerif oluşlarıdır. Diyarbakır Ulu camii
4 dine ibadetgahlık yapmış Mukaddes Mabed (5.Harem-i Şerif)dir
                Diyarbakır ulu camiinin önemli manevi bir özelliği vardır:
Anadolunun ilk camii olup,Diyarbakır'ın fethinden bugüne hiç bir zaman düşman işgaline uğramamıştır.Ulu camii 5 Harem-i şerif'den birisidir.Bunlar:

.1.Mescid-i Haram    2.Mescid-i Nebi    3.Mescid-i Aksa     4.Şam Emevi camii    5.Ulu camii(Diyarbakır)

Evliya Çelebi, seyahatnamesinde; Diyarbakır Ulu Camisinin Hz.Musa zamanında yapıldığından bahseder. İfade şu şekildedir.’'Hz.Musa zamanında yapılmştır.Bahçe sütünlarının sağ   tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır.Ve Diyarbakır Ulu Camii ile ilgili olarak şöyle devam eder; " Kale her kimin eline geçmiş ise, yine bu mabed, mabed olarak kalmıştır, içinde öyle bir ruhaniyet vardır ki; bir kimse iki rekat namaz
kılsa kabul olunduğuna kalbi şahitlik eder. Güya Halep'in Ulu Camii, Şam'ın
Emevî Camii, yahut Kudüs'ün Mescid-i Aksa'sı, Mısır'ın Ezher Camii,
istanbul'un Ayasofyasıdır.( Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt , Sf.271 (Evliya Çelebi Seyahatnamesi , c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını)
Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir kitabeye dayandırmaktadır.
Evliya Çelebi mabedin Hz.Musa yapıldığı hususunda Rum alimlerinin tümünün    hemfikir olduğunu ifade etmektedir.

Hz.Musa zamanına ait olan Ulucaminin orta kısmı
.

.






Lord Kınross isimli seyyah’ın 1954 yılı Londra  basılı Toroslardan Asyalı Türkiyede bir Yolculuk  isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur ‘Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların(Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir’Şefik Korkusuz.Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.İst.2003.s.255

DİYARBAKIR ULU CAMİİ
Yunus peygamber Diyarbakır Ulu camide 3 ay  namaz kılmıştır
(Kaynak Maverdi:Alamün-nübevve)
(Diyarbakır ulu camii imamı Muhammed Sait Yaz’ın tercüme ve katkılarıyla

Evliya Çelebi seyahatnamesinde Diyarbekir şehrinin çok temiz olduğundan behsederek bunun nedeninin de şehrin çer çöpünün doğruca hamamlardaki külhanlara götürülüp yakacak olarak kullanıldığını belirtir.Yine bu hamamların atık sıcak sularından faydalanılnması düşünülmüş,sular genelde hamamların yakınlarındaki tarihi camilere yönlendirilerek camilerin tabanının altında yapılan labirent şeklindeki mazgallardan günümüz tabirince alttan ısıtma sistemine dönüştürülmüş ve mükemmel bir şekilde uygulanmıştır.Bu olay 1970’li yıllarda Ulu cami tamirata alındığında tabanlar sökülünce görülmüştür.
(William Heude.Voyage de la Cota deMalabor a Constantinople.Paris.1820
M.Şefik Korkusuz:Eski Diyarbekir’de Gündelik Hayat.Kent yay.İst.2007.s.13,54

Ulucami onarımları
1091.Melikşah onarıyor
İnaloğulları:
1117-1118:İnaloğlu Ebu Mansur İlaldı, batı kanadı zemin katını ve üstünü
,1155 :Bu tarihe ait minare İnaloğlu Mahmut
1163:İnaloğlu Mahmut:doğu kanadı zemin katı
1164Nisanoğlu Ali:Caminin doğu kapısında yazıtları var.
Harimin avlu yüzünde
1241.Gıyasettin Keyhüsrev
1330:Artukoğlu Melik Salih
Osmanlı padişahı 4.Mehmet’ ait ferman
Ulu camiinin batı kısmını Akkoyunlu Uzun hasan onartıyor.
                                              

SÜSLEME

           

Ulu Cami süslemelerini figürlü, bitkisel ve geometrik süsleme olmak üzere üç gruba bölmek mümkündür. Figür yoğunluğu avluda ve özellikle revaklardaki devşirme malzeme üstünde yoğunluk kazanmaktadır. Bununla birlikte doğu avlu giriş kapısı, Ulu Cami kuzey cephesi gibi alanlarda da kısmen süsleme öğelerine rastlanılmaktadır.
            Yapının figürlü tek süslemesi, doğu giriş ön cephesinde kapı kemerinin her iki yanında yer alan aslan-boğa mücadele sahnesidir. Ulu Cami dışında bilinen bir diğer örneği Diyarbakır Kalesi Urfa Kapısı’nda yer alan figürde , vücudu profilden başı önden gösterilen ve kuyruğu kıvrımlı olan aslan, aynı yönde koşar şekilde başı ve gövdesi profilden verilen bir boğanın üstünde, ensesinden ısırmak üzere şeklinde işlenmiştir. Kemerin her iki yanında yer alan eş figürler, kemer içine doğru birbirine bakmaktadır.  
 Benzer örneğine çok az şekilde rastlanılmakla birlikte, kartal ile birlikte aydınlık, kuvvet ve hakimiyet sembolü olarak kabul edilir. Bu motifte aslan aydınlık olarak, boğanın temsil ettiği karanlık sembolünü yani zıt prensibini yenerken görülmektedir ki , bu açıklamadan yola çıkarak iyiliğin kötülüğe karşı zaferi şeklinde bir açıklama da yapılabilinir      Genelde devşirme malzeme kullanılan avludaki revaklarda görülen bitkisel süsleme arasında rozet şeklinde çiçek, akantus yaprakları ve vazolardan çıkan üzüm/asma sarmaşığı, yaprak palmet   sayılabilir.Alçak kabartma , altıgen şebekeler      Diyarbakır Ulu Cami kompleksinin geometrik süsleme programını oluşturan başlıca motifler olup, Ortaçağ Anadolu’sunun sıkça karşılaşılan ve uygulaması yapılan motifleridir Vakıflar arşivi

..


Dekoratif sütunlar
. 
 
Kanuni birinci İran seferinden dönerken 5 Ekim 1535’de Diyarbakır ulu camiinde  Cuma namazını kıldı(Hayri Yoldaş.Celal Güzelses.Diyarbakır.2005.s.6)

Diyarbakır ulu camiinde Cuma namazı
. 
 
Cami içi
.. Avluda Cuma namazı


Nebi veya Peygamber Camisi
Dağkapı yakınında, ana cadde üzerindedir. 15. yüzyıl Akkoyunlu yapısıdır. Minarenin
üzerindeki bir yazıtta Kasap Hacı Hüseyin ta­rafından 1530 tarihinde yaptırıldığı yazılmaktadır.

.. 

Yapının tümü kesme bazalt taştan yapılmıştır. Mihrabı zengin çi­nilerle bezenmiştir.

(Aynı çinileri yani Kudüs’te Diyarbakır çinilerini Hz.İbrahim ve Hz.Musa türbelerinde de görüyoruz)
Minaresinde Peygamber Efendimizden "Kaalen Nebiye" diye bahseden kitabelerin çokluğundan dolayı Nebi ve Pey­gamber Camii denildiği sanılmaktadır Evliya Çelebi’ye göre mimarın peygamberimizi rüyasında gördüğü ve onun talimatıyla camii yaptığı ifade edilir

SAFA (PARLI) CAMİİ:.
15.yüzyılda, Akkoyunlular döneminde, Uzun Hasan tarafından yaptırılmıştır ve dönemin mimari başyapıtlarındandır. Özellikle minaresinin taş işçiliği dikkat çekicidir. Minaresinin harcının Diyarbakır çevresinde yetişen kokulu bitkilerle karıldığı için yakın zamanlara kadar sadece Cuma hutbelerinde minarenin kılıfının çıkarıldığı bilinmektedir.
Bazalt minare kaidesi, Türk mavisi çinili güzel bir geometrik panoyla son bulurken gövde artık tü­müyle ve silindirik olarak beyaz taşla yükselir. Böy­lece süsleme şansı doğar
.
‘Çini ve motiflerle süslen­miş çok zarif olan minaresinin son zamanlara kadar kılıfla muhafaza edildiği söylenmektedir. Batısında büyük Hekim Muslihiddin-i Lari’nin mezarı vardır.’(Vikipedi)

.Hz.Ömer camii ve Diyarbakır

Hz.Ömer ve Diyarbakır
Hz.Ömer 634’de halife olmuş,10 yıl 6ay,7 gün halife olarak kalmıştır(Dört Büyük halife.Türkiye gazetesi yay.2004)Diyarbakır ise 639’da fethedilmiştir.Yani Diyarbakır Hz.Ömer idaresinde 5.5 yıl yaşamıştır.
Hz.Ömer bölgede gayrimüslimlerin de hamisi olmuştur.Midyatta MS.397 yılında yapılan Mor Gabriel kilisesine Deyrulumur veya Deyrul Ömer (Ömer’in kilisesi ) denmektedir.
(Cengiz Aykut:Bütün Yünleriyle İdil. Diyarbakır.20004.Lisans tezi.s:5,)

Diyarbakır’ın Silvan (Meyyafarakin) ilçesinin fethinde de Hz.Ömer’in dolaylı etkisi olmuştur.Vakidinin naklettiği bir rivayete göre Silvanda kilisenin papazı Abdülmesih,Silvana gelmeden önce Kudüs’ün Hz.Ömer tarafından fethi esnasında Beytülmakdis papazının yardımcısıydı.Ona göre,Hz.Ömer’i bizzat görmüş,Beytül Makdis papazından onun her yere hakim olacağını,ayrıca Hz.Muhammed’in(Sav) De Hz.İsa’nuın müjdesi olduğunu öğrenmişti.Silvanda şehir valisi Eslagors ,İyaz’ın temsilcisi Hişam oğlu Hakemle papaz Abdülmesihi münazara ettirdi.Bu münazara sonunda hem Eslagors hem de papaz Müslüman oldu.Silvan halkının da Müslüman olmasını istedi.Halk Müslüman oldu.Ancak çevre valileri İslama girmeyi reddetti.Eslagors ,İyazın askerleriyle beraber düşmanla savaştı ve onları yendi.Böylece Silvan halkı kendi kararlarıyla İslamı seçti.(Ahmet Demir:İslamın Anadoluya Gelişi.2004s:109)
Diyarbakır halkı Diyarbakırdaki bir camiye Hz.Ömer ismini vermesi ve çocuklarına sahabe ismi olarak en fazla Ömer ismini koymasıyla Hz.Ömer’e sevgi duyar:
Ömer Şeddad Camisi (Merkez) 

             Diyarbakır Mardin Kapısı’nın iki girişi kapatılarak cami haline getirilmiştir. Halk arasında Hz.Ömer Camisi olarak tanınan bu caminin kitabesinde, Mescid-i Şeddad ismine rastlanmış oluşundan ötürü de camiye Ömer Şeddad ismi verilmiştir. Caminin kitabesinden İnaloğulları zamanında, 1150-1151 yılında yapıldığı sanılmaktadır Ancak halk tarihi vefa gereği bu camiye Halife Hz.Ömeri hatırlatan Hz.Ömer camii demektedir.
            Diyarbakır halkı vefa gereği olarak  çocuklarına sahabe ismi olarak   en fazla Ömer ismini koymuştur.Peygamberimiz(SAV) ismi dışında Diyarbakır’da en çok onun adını duyuyoruz
Bu açıdan Diyarbakır şeriyye sicillerine mukayeseli bakalım:
Abdullah:29,Ahmed:28,Ali:20,Mehmed:50,Mustafa:29,Ömer:16,Osman:6Abubekir:12,Hasan:13,Hüseyin:18
 (İbrahim Özcoşar:315 Numaralı Hicri 1154-1155 Tarihli Diyarbakır Şer'iyye Sicilinin Transkripsiyon ve Değerlendirilmesi.Yüksek Lisans Tezi.Diyarbakır.2000.s:272-274)
Diyarbakır İlinin en önemli akarsuyu Dicle’dir.
,          
Bize sahabilerin içinde en çok sayıda hadis rivayet etmiş olan İbn-i Abbas Hz.Ömer’le ilgili olarak anlatmaktadır.
Dicle kenarında otlayan bir koyunu kurt kapsa ilahi adalet onu Ömer'den sorar. Şu yaşlı kadın kimsesiz ve avuttuğu yavrular kimsesiz kalır; sorumlusu Ömer'dir.

Diyarbakır  Hz.Ömer zamanında fetholundu.Diyarbakır Dicle nehrinin kenarındadır.Bir koyundan dahi kendini sorumlu gören Hz.Ömer’in Diyarbakır’daki yoksullukla zamanında  ve zamanımızda da  birinci derecede ilgili olması da şüphesizdir.



Hüsrevpaşa camii
Diyarbakır Deliller hanı(1527), ve yapımcısı Hüsrev paşa’nın icraatları
Adilcevaz Hüsrev paşa hanı (XVI.yüzyıl)
Hüsrev paşa:1521-1528’de Diyarbakır valisi olur.Diyarbakır Hüsrev paşa camii 1521’de yaptırmış ve Deliller hanını yaptırmış.Diyarbakırda 7 yıl kalmıştır
Hüsrev paşa 1545’de İstanbulda öldü.Türk mimarisinin zarif örneklerinden biri kabul edilen türbesi İstanbulda Fatih ile Çapa arasında,Yenibahçeye inan yamaçta,Bali Paşa camiinin az ötesindedir
Köse Hüsrevpaşa:1567’de Amida ve Van beylerbeyliği yapmıştır.Eski Van’da   camii ve medresesi vardır.Behram paşadan sonra Diyarbakırda 3 yıl vali oldu(!567-1570)
Deli Hüsrev paşa.Yavuzla Çaldıran ve Mercidabık savaşına katılmıştır1527’de Diyarbakırdadır.Mısır’da görevlendirilmiştir.
Bitlis-Tatvan arası Hüsrevpaşa hanı ve Başhanı

. 

İskenderpaşa  camii
İskender Paşa 1551-63 yılları arasında, Diyarba­kır’da 12. Osmanlı Valisi olarak görev yaptı. Haremlik, selamlık ve pek çok yapısı bu yöreye gönülden bağ­landığını gösteriyor. Karaman’da Hüsrev Paşa’nın ya­nında yetişmiş ve buraya birlikte gelmişlerdi. Van (1548), Erzurum (1551) ve Diyarbakır (1551), Bağdat ve Mısır Beylerbeyliğinde bulundu. Emekliliğini İstan­bul’da geçirdi ve 1571 yılında öldü.
Diyarbakır’a Ham­ravat Suyunun getirilme­sine büyük katkıda bu­lundu. İçkale’de Ayn Zeli­ha suyunu akıttı. Sinan’ın yapısı olan camiin adı, ri­salelerde geçer. Vakfiyede, kendisinin Van’da görev­de olduğu zaman caminin bittiği yazılıdır

Trabzonda Şahzade Yavuzun yanında kaldı,birlikte İstanbul’a gitti.Çaldıran ve Mercidabık seferine katıldı.Van,Erzurum,Diyarbakır,Bağdat ve Mısır beylerbeyliği yapmıştır.1571’de İstanbulda ömrü tamamlanınca oraya gömülmüştür.1551-63’te Diyarbakır’da 12.osmanlı valisidir.Diyarbakır İskenderpaşa camiini yaptırdı.1563’te eskivan iskenderpaşa camii ve medrese,1564 Ahlat iskenderpaşa camii ni yaptırmıştır:İstanbul Kanlıcada iskenderpaşa camii ona aittir ve içinde türbesi vardır.Ayrıca Kanlıcada 2 mektep yaptırmıştır.Bitlis Rahva düzlüğünde kervansaray ona aittir.Hamravat suyunun getirilmesi ve 5 değirmen de iskenderpaşa tarafından yapıldı
Diyarbakır’da İskender paşa Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Diyarbakır’da 14 yıl valilik yapan İskender Paşa 1551 yılında yaptırmıştır. Bazı yazmalarda bu caminin Mimar Sinan eseri olduğuna dair bilgiler bulunuyorsa da Mimar Sinan’ın eserlerini derleyen Tuhfetûl Mimarin’de ismi geçmemektedir.

Osmanlı mimarisinde belirli bir plan tipinin uygulandığı bu caminin önünde şadırvanı, doğusunda da türbesi bulunmaktadır. Son cemaat yeri dört sütun ve köşelerdeki L şeklinde ayakların taşıdığı beş bölümden meydana gelmiştir. Sivri kemerlerle birbirine bağlanmış olan sütunların başlıkları oldukça sadedir.

Kare planlı, 14,76 x 14,76 m. ölçüsündeki ibadet mekanının üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür. Buradaki tromplar da çok aşağıdan başlamakta ve ortası bir çizgi ile ikiye ayrılmaktadır. Trompların arası da birer kemerle birbirlerine bağlanmıştır. Bu tromplara dayanan kubbe dışarıdan onaltıgen bir kasnağa oturmaktadır.

Mihrap taştan olup mukarnaslıdır. Osmanlı mihraplarının bir benzeridir. Minber orijinalliğinden uzaklaşmış ahşap bir eserdir.

İskender Paşa Camisi Erken Osmanlı devri mimarisinin özelliklerini taşımasına rağmen, bir bakıma da Diyarbakır camilerinin etkisinde kalarak yapılmıştır. Caminin sol tarafına silindirik gövdeli, tek şerefeli taş minare eklenmiştir. http://www.turkmania.com
 İskenderpaşa camii
. 

AliPaşa
.
1534-1537 yıllarında Hadım Ali Paşa Diyarbakır valisi oldu.1557’de Mısır valisiyken vefat etti.Çatalcada bir cami yaptırmıştır

Behrampaşa Camii
1572 yılında Diyarbakır Valisi Behram Paşa tarafından yaptırılmış Osmanlı eseridir. Giriş kapısının üstündeki sağ ve sol sahanların ters düzeninin bugünkü in­şaatlarda kullanılan modern sıkıştırma usulünün günümüzden 400 sene önce taş inşaatına tatbiki suretiyle yapılması fen adamları­nın dikkatini çekmekte ve takdirini kazanmaktadır.(Vikipedi)
Caminin çok süslü minberi bir sanat harikasıdır.
Fuat İplikçi anlatıyor:
Diyarbekri’in Behram paşa camisinin harek kapısını gördünüz mü.Harç yoktur orada,kurşunla işlenmiş.Ben İstanbul’da bir çok cami gezdim,böyle bir özellik görmediö
Abdülsettar Hayati Avşar  anlatıyor:
İstanbul’dan bir çok mühendis ve mimar geldi.Onun nasıl yapıldığını hala çıkaramadılar.O iki eyvanın altındaki ters döşemeyi halen çözemediler.Gerçi Deyrul Zafaran manastırında da var ama onlarınki geçmedir.Bizimkisi ters işlemedir.Sol cemaat mahalinin iki eyvanı altıdır o bölüm ve mimari tarzı çok çarpıcıdır.
.(Şehmus Diken.Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım.İletişim  yay.İst.2003.s. 272 )

... 
Behram Paşa Türbesi

Türbenin Üsküdar'da bulunduğunu Tuhfetül- Mi'marîn adlı eserden öğreniyoruz. Bugün mevcut olmayan bu türbenin yeri dahi belli değildir. Yine aynı esere göre, Behram Paşa'nın Diyarbekir'de bir camii vardır. Her ikisi de Mimar Sinan yapısıdır. Bunlardan başka, Yemen'de Behramiye adıyla anılan bir şehir kurmuş ve burada saray, cami, imaretler, medrese, urban şeyhlerinin ve maiyyetlerinin barınmaları için evler ve binalar yaptırmıştır. Behram Paşa, eski Yemen Valilerinden Kara Şahin Mustafa Paşa'nın oğlu olup, yine aynı vilâyetin eski valilerinden Rıdvan Paşa'nın kardeşidir. Her ikisi de II. Selim (1566-1574) devri ricâlindendir. Yemen harekatı sırasında Gazze'de mirliva olan Behram Paşa'ya 976 (1568)'de Yemen Eyaleti tevcih edildi. Daha sonra Anadolu Beylerbeyi olmuş ve 1570'te Kıbrıs Seferi'ne katılmıştır. Bir müddet sonra Erzurum Beylerbeyi olmuş ve Lala Kara Mustafa Paşa'nın yanında 5 Nisan 1578 tarihinde İran Seferi'ne iştirak etmiştir. Aralık 1578'de Diyarbekir Beylerbeyi olan Behram Paşa, camiinin yapımına kapısı üzerindeki kitâbesine göre 972 (1564-65) yılında başlamış ve 980 (1572) tarihinde tamamlamıştır. Evliya Çelebi'ye göre, Behram Paşa aslen Gazzeli olup "Arabistan'da gördüğü gibi bir sanatlı hamam ve kurşunlu bir cami" inşa ettirmiştir. Kendisinin Sokollu Mehmet Paşa ahfadından olduğu da söylenir. Türbenin hangi tarihte yok olduğu belli değildir. Tavaşi Hasan Ağa Camii civarında ve Gündoğumu Caddesi üzerinde bulunduğu sanılmaktadır. Bu cadde üzerinde etrafı muntazam kesmetaş sofalar ve Eyüp Nişancası'nda Murat Molla Tekkesi hazîresinde olduğu gibi etrafı kesme taş parmaklık ile çevrili hazîreler vardır. Bunlardan ikincisinin üzerine bir apartman yapılmış olup harpuştalı parmaklıklar elan görülmektedir. Bunlardan birinin veya ikisinin birer türbeye ait olduğu yapılan araştırma neticesinde anlaşılmıştır. Burada, ters olduğu için okunamayan iki şâhide vardır. (Üsküdar bld)
Ş.urfa gümrük handaKitabede; Sultan Süleyman devrinde, Behram Paşa’nın Urfa’da bir han yaptırdığını belirtmektedir. Gönüllere ferahlık veren bu hanı, insanların görüp beğenmesini istemektedir. Sonunda tarih düşürmüştür.

Kitabenin altında yazdığı tarih 974’dür. Dört rakamını İran dördü olarak yazmıştır. Son mısrada (Mübarek ola bu hanı) kelimelerinin harfleri toplam 974 hicri tarihi (Miladi 1566–67)etmektedir.

Şimdi Gümrük Hanı diye adlandırdığımız bu kervansaray, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) zamanında Behram Paşa tarafından 1566 tarihinde yaptırılmıştır. Bu tarih Kanuni Sultan Süleyman’ın öldüğü yıla rastlamaktadır. Han iki katlı olup, içinde mescidi ve dershanesi de bulunmakta idi.

Behram Paşa ismine Dabakhane camiinin bir köşesinde rastladık. Orada hicri 970 (miladi 1562) tarihi kayıtlı idi. Behram Paşa bu kervansarayın vakfiyesini hicri 976 (miladi 1568) de hazırlamıştır. Bu Behram Paşa’nın Diyarbakır Beylerbeyliği yapan Halhallı Behram Paşa olduğu muhtemeldir.http://www.sanliurfa.com

melek ahmet cami: Melek Ahmet Paşa tarafından 16.yy.’da yaptırılmıştır. Tümü çiniden yapılmış mihrabı çok ilgi çekicid
Lalabey camii: Çaldıran’da Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki etkinliklerini yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakırı Sefevilerin kuşatmasından kurtarmak için harekete geçtiler.Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hakimi Lala Kasım Beg Diyarbakırın kurtarılmasında çok büyük yararlıklar göstediler.(Tacüt Tevarih c.4.s.250)
 Nusrat Aydın: Diyarbakır-Eğil Hükümdarları Tarihi.S:88,89
.. 

Hoca Ahmet Camisi (Ayni Minare Camisi) (Merkez)

Diyarbakır’ın güneyinde Mardin Kapısı yakınında bulunan bu caminin kitabesi bulunmamaktadır. Ancak, 1489 tarihli vakfiyesinden Hoca Ahmet tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir. Akkoyunlu dönemi eseri olan bu caminin mimarı belli değildir.

Avlu içerisinde olan caminin minaresi camiden oldukça mesafelidir. Bu avlunun güneyinde, iki sütun ve duvar uzantılarından oluşan dört bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Son cemaat yerinin birinci ve üçüncü bölümleri kubbe ile, diğerleri de zamanla tahrip olduğundan düz çatı ile örtülmüştür. Son cemaat yerinin onarımında düzensizlikler yapılmış ve burası özelliğini yitirmiştir.

Caminin ibadet mekanı Osmanlı erken dönem mimarisinde sık sık görülen ters T veya zaviyeli cami tiplerini andırmaktadır. İç mekan ince uzun dikdörtgen şeklinde olup, ortası çapraz, yanları da beşik tonozla örtülmüştür. Mihrap çıkıntısı çapraz tonozludur. Ve bu bölüm dışarıya doğru köşeli yarım yuvarlak olarak uzanmıştır. İç mekanda bezeme görülmemektedir. Minaresi tuğladan olup, sekizgen köşelidir.
. 

Şeyh Mutahhar (Şeyh Matar) Camisi (Merkez)
Diyarbakır’da Hasan Hanı’nın yanındaki dar bir sokak içerisinde bulunan Şeyh Mutahhar Camisi, halk arasında Şeyh Matar Camisi olarak da tanınmaktadır. Minaresi üzerindeki kitabesinden Akkoyunlu Sultanı Sultan Kasım tarafından 1500 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir. Bu yüzden de bu camiye Kasım Padişah Camisi de denilmektedir. Cami Şeyh Mutahhar’ın arsası üzerinde yapıldığından Onun ismi ile anılmıştır. Caminin mimarı belli değildir.

Günümüze iyi bir durumda gelebilen cami, bir sıra beyaz, bir sıra da siyah taştan yapılmıştır. Güneydoğu Anadolu’nun kendine özgün bir özelliği olan taş mimari burada da görülmektedir. Kare planlı tek kubbeli bir camidir. Ön kısmında iki köşeli paye ve iki sütundan oluşan üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. İbadet mekanının üzerini örten kubbe trompludur. Caminin doğu ve batı duvarında üçer penceresi vardır. Mihrap duvarında pencere bulunmamaktadır. Mihrabın iki yanında bulunan üzerleri pencere kemeri gibi duran bölümler gerçekte birer geçittir. Bu geçitlerden çıkan merdivenler üst kattaki küçük birer mahfile çıkışı sağlamaktadır. Mahfiller caminin içerisine yuvarlak kemerle açılmakta ve böylece içeride hareketli bir görünüm sağlanmıştır. Bu mahfillerin önemli bir fonksiyonu olmayıp, büyük olasılıkla mimar burada değişiklik aramıştır. Caminin mihrap ve minberi oldukça sadedir.

Caminin en önemli yeri minaresi olup, bu tür minareye Diyarbakır ve çevresinde rastlanmamaktadır. Minare dört kalın ve sade sütun üzerine oturtulmuştur. Gövde siyah beyaz taşlardan yapılmıştır. Minare üzerinde kitabesi vardır. Minare gövdesi kare olup, üzerinde bir balkon ve petek bulunmaktadır. Büyük olasılıkla bu minare sonraki dönemde camiye eklenmiştir.


. 


Şeyh Yusuf Camisi (Merkez)

Diyarbakır Alican Mahallesi’nde Dabbakhane civarında bulunan şeyh Yusuf Camisi’nin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. Cami avlusunda Şeyh Yusuf Hemedani’nin olduğu söylenen bir türbeden ötürü de camiye Onun ismi verilmiştir. Ancak bunu kanıtlayacak kesin bir bilgiye de rastlanmamıştır. Caminin mimari üslubu XVI.yüzyılda yapıldığına işaret etmektedir.

Cami siyah kesme taştan yapılmış, oldukça küçük bir yapıdır. Plan olarak tam bir düzen göstermemektedir. Caminin doğu ve batısından geçen sokaklardan ötürü ibadet mekanı ile son cemaat yerinin dikdörtgen hatları bozulmuş, mihrap tarafı girişe göre daralmıştır. Son cemaat yerinden sade bir sütuna dayalı iki geniş kemer bulunmaktadır. Bu kemerler caminin yan duvarlarından dışarıya taşan ayaklara bağlanmıştır. Ana mekan mihraba dik iki sütun ile üç sahna ayrılmıştır. Geniş sivri kemerlerle birbirine bağlanan sütunlar ibadet mekanının üzerini örten düz tavanı desteklemektedir. Mihrap dışarıya doğru dikdörtgen şekilde taşkındır. Bunun iki tarafında dikdörtgen üç küçük pencere bulunmaktadır. Mihrap ve minberi herhangi bir özellik taşımamaktadır.

. 



Fatih Paşa Camisi (Kurşunlu- Bıyıklı Mehmet Paşa Camisi) (Merkez)

Diyarbakır’ın kuzeydoğusunda İçkale’nin güney kapısından başlayan yolun üzerindedir. Kitabeli dış kapısı 1819 yılında yıkılmıştır. Diyarbakır’ın ilk Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından 1516-1520 yıllarında yaptırılmıştır.

Osmanlı döneminde Diyarbakır’da yapılan ilk cami olan bu yapı, diğer Diyarbakır camilerinden farklı bir plana sahiptir. Yapıda taş ve düzgün olmayan malzemelerden de yararlanılmıştır. Son cemaat yeri sekiz sütunun taşıdığı yedi kubbe ile örtülmüştür. Son cemaat yeri siyah ve beyaz taşlardan yapıldığı için zengin bir görünümü vardır. Kemerlerin arasında sütunların üzerinde ve köşelerde bezemeli madalyonlar yapılmıştır. Caminin ibadet mekanından çok daha uzun olan bu tür son cemaat yerinin burada yapılmış olması, iki yanındaki mekanlardan kaynaklanmaktadır. Son cemaat yerinden bu yan mekanlara kapılar ve pencereler açılmıştır. Buradaki son cemaat yerinin kubbeleri Diyarbakır’daki diğer camiler gibi dışarıdan gizlenmemiştir. Özellikle orta giriş kubbesi daha da yükseltilmiştir. Son cemaat yerinin sağında Klasik Osmanlı mimarisinde görülen tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Kare kaidesi siyah taştan olup, üst köşelerdeki profillerle beyaz taşlı gövdeye geçilmektedir. Minarenin yanına türbe eklenirken minare kaidesinin bir kısmı kapatılmıştır.

İbadet mekanının içerisinde dört kare paye üzerine pandantifli ana kubbe oturtulmuş ve bu kubbe dört kenardaki yarım kubbelerle desteklenmiştir. Bu yarım kubbeler duvarlara ve kemerlere birer büyük, daha sonra da daha küçük eksedralarla bağlanmıştır. İlk yapıldığı dönemde duvarların belirli bir yerine kadar yükselen çiniler onarım sırasında yerlerinden sökülmüş ve bir daha da yerlerine konulmamıştır. İçeride görülen kalem işleri son dönemde yapılmıştır. Mihrap ve minberi Klasik Osmanlı mihrap ve minberlerinin benzeridir.

Bu caminin yanında Özdemiroğlu Osman Paşa’nın türbesi bulunmaktadır. Ayrıca hamam ve medrese olduğu sanılan birkaç ek yapının da kalıntıları görülmektedir.


..









 


Diyarbakır Melek Ahmet Paşa ve camii:1528’de Diyarbakırda doğdu.Melek gibi bir insan olduğundan bu lakabı aldı.Özdemiroğlu Osman paşa Diyarbakır valisiyken takdir ettiği için M.1585’de Musul beylerbeyi olmasını sağladı.
1591’de Diyarbakırda camisini yaptı
. 



Diyarbakır’ın batısında Urfa Kapısı yanında olan Melek Ahmet Paşa Camisi’ni aslen Diyarbakırlı olan Melek Ahmet Paşa 1587-1591 yılında yaptırmıştır. Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfetül Mi’marin de Mimar Sinan eseri olarak geçmesine rağmen Mimar Sinan ile ilgili eserlerde ismi geçmemektir.

Yüksek bir kaide üzerinde, altında da dükkanlar bulunan camiye merdivenle çıkılmaktadır. Bu yüzden de Diyarbakır camilerinden ayrılan bu yapının güney ve kuzey cepheleri siyah beyaz taş sıraları, diğer cepheleri de yalnızca siyah taştan yapılmıştır. Ayrıca kubbenin sekizgen kasnağı da siyah beyaz taş sıraları ile örülmüştür.

Caminin giriş kapısı diğer camilerden ayrı olarak güney mihrap duvarındaki büyük bir portal caminin altındaki yola açılmakta önce kuzey kısmındaki avluya, sonra da merdivenlerle camiye çıkılmaktadır.Batı bölümünün altından da ana caddeye açılan bir sokak geçmektedir.
Caminin güneydeki girişi duvardan dışarı çıkıntılı olup üç dilimli bir kemerden sonra mukarnaslı bir niş ile sonuçlanmaktadır. Portalin sağ ve solunda iki küçük niş bulunmaktadır. Kuzey bölümünde minarenin sağ tarafından merdivenle camiye çıkılmakta, basit kemerli bir kapıdan da içeriye girilmektedir. Burada Diyarbakır camilerinde görüldüğü gibi zengin bezemeli bir son cemaat yeri yapılmamıştır.

Caminin ibadet mekanı dikdörtgen planlı olup, ortadaki dört payenin üzerine tromplu sekizgen bir kasnak üzerine oturtulmuş kubbe ile üzeri örtülüdür. Kubbe kasnağına dört tane sivri kemerli pencere açılmış ve ibadet mekanının yukarıdan aydınlanması sağlanmıştır. Merkezi kubbenin dışında kalan bölümler çapraz tonozlarla örtülerek genişletilmiştir. İçerisindeki duvarlar 1 m. yüksekliğe kadar XVI.yüzyıl çinileri ile kaplanmıştır. Ayrıca caminin mihrabı da çinilidir. Beş kenarlı mihrap mukarnaslar, köşe sütunları ile oldukça zengin bir görünümdedir.

Caminin kuzey yönündeki merdivenin sağında bulunan minare camiden ayrı olarak yapılmıştır. Kaide kısmındaki taş bezemeleri ile dikkati çekmektedir. Gövde silindirik, tek şerefelidir. Şerefe altı mukarnaslarla bezenmiştir. Minarenin yarısına kadar içeriden iki merdivenle, yarısından sonra da bunlar birleşerek tek merdiven olarak şerefeye çıkılmaktadır. Bu merdivenlerden çıkanlar birbirini görmeyecek şekilde düzenlenmiştir. Mozaik çinili bir şerit kaideyi çepe çevre dolaşmaktadır ve bu durum diğer Diyarbakır camilerinde görülmemektedir. http://www.turkmania.com/

Defterdar Camisi (Merkez)

Diyarbakır Defterdar Mahallesi’nde, Defterdar Ahmet Paşa tarafından 1594 yılında yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir.

Cami siyah kesme taştan fevkani olarak yapılmıştır. Orijinal şekli ile günümüze ulaşamayan cami, çeşitli dönemlerde bir çok onarım geçirmiştir. Güney kısmına 1832 yılında Ragıbiyye Medresesi yapılmıştır. Caminin alt kısmında iki beşik tonozlu bölüm bulunmaktadır. Bunlardan biri Camiyi boydan boya kesmekte ve alttan diğer sokağa geçit vermektedir. Beşik tonozlu diğer mekan ise dükkan olarak kullanılmaktadır. Cami fevkani bir yapı olduğundan, kuzey cephesindeki merdivenlerle çıkılmaktadır. Giriş kapısının herhangi bir özelliği bulunmamaktadır. İbadet mekanındaki iki sütun iki duvar ayağının arasını birleştiren üç kemerle yapı üçe bölünmüştür. Bunların üzerini düz bir çatı örtmektedir. Minber ve mihrap oldukça sadedir.


. 
 
Nasuh paşa ve camii:Arnavutluktan Gümülcineye gelip yerkleşmiş bir hrsitiyan aile çocuğudur.Enderunu humayuna alınmıştırHalep beylerbeyi olduktan sonra ,1604’de Sivas,1606’da Diyarbakır beylerbeyi oldu.Fatih paşa camiine giden yol üstünde camisi vardır.1606-1611 yılında yapıldı.
Diyarbakır İçkale’nin dışında, Fatih Paşa Camisi’ne giden yol üzerindedir. Diyarbakır’da Nasuh Paşa’nın valilik yaptığı 1606-1611 yıllarında yapılmıştır. Yapının mimarı bilinmemektedir.
Kesme siyah taştan yapılan bu yapı çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğinden uzaklaşmıştır. Günümüzde içerisine doğu kısmındaki bir kapıdan girilmektedir. Bu kapının mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır. Girişten hemen sonra bir avluya geçilmekte olup, burada üzeri düz çatı ile örtülü küçük bir açık hava namaz kılma yeri vardır. Avlunun güneydoğu köşesinde de kesme siyah taştan, kare kaideli, silindirik gövdeli minare bulunmaktadır. Minarenin üst kısmı 1819 yılındaki ayaklanma sırasında top mermisi ile yıkılmıştır. Bu nedenle de halk bu minareye Güdük Minare (Kot Minare) ismini yakıştırmıştır.
Avlunun batısındaki bir kapıdan caminin ibadet mekanına girilmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlı ve haififçe çarpık olan bu mekan dört sütunla bölümlere ayrılmıştır. Dört sütunun ortasında pandantifli bir kubbe köşelerde de çapraz tonozlu bölümler bulunmaktadır. Caminin güneydoğusunda bulunan mihrap hafif doğuya doğru kaymıştır ve bezemesizdir. http://www.turkmania.com/

.


..Arap Şeyh Camisi (Merkez)

Diyarbakır’ın doğusunda Yeni Kapı yakınında bulunan Arap şeyh Camisi’ni Diyarbakır’da valilik yapmış olan Kara Mustafa Paşa 1644’te yaptırmıştır. Mimarı belli değildir.

Cami dış görünüşü ile bir özellik taşımamaktadır. Küçük bir avlu içerisinde şadırvanı vardır. Halk arasındaki söylentiye göre bu şadırvan daha önce bir türbe olup, sonradan şadırvana dönüştürülmüştür.

Caminin son cemaat yeri duvar uzantıları arasındaki iki paye ile üç bölüme ayrılmıştır. Bu sütunlar doğrudan doğruya zemine oturmuş kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Giriş kapısının iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Caminin ibadet mekanı ortadaki iki payenin yardımı ile altı bölüme ayrılmış ve her birinin üzeri de ayrı birer kubbe ile örtülmüştür. Böylece Osmanlı mimarisindeki ulu cami plan tipine benzetilmiştir. İç mekanda bezeme olarak dikkat çeken bir özellik bulunmamaktadır. Caminin batı tarafındaki beşik tonozlu dikdörtgen mekanın buraya sonradan eklendiği sanılmaktadır.

.Kurt İsmail Paşa Camisi (Merkez)

Diyarbakır surları dışında, Harput yolu üzerinde, Seyrantepe semtinde bulunan bu camiyi Kurt İsmail Paşa kardeşi Meded Bey adına 1869-1875 yılında yaptırmıştır. Bu caminin de mimarı bilinmemektedir.
Kurt İsmail Paşa Camisi plan düzeni olarak Diyarbakır camilerinden ayrılmaktadır. Osmanlı son devir mimarisini andıran bu yapının ibadet mekanı sekizgen planlı olup, çevresini yine sekizgen bir revak çevirmektedir. Revak kısmı zeminden oldukça yükseltilmiş, köşelere birbirlerine yakın sütunlar yerleştirilmiştir. Sütunların araları, sekizi geniş, sekizi dar olmak üzere 16 kemerle birbirine bağlanmıştır. Bunların üzeri eğimli bir çatı ile örtülmüştür. Bu revaklı bölüme kuzeydeki bir merdivenle çıkılmaktadır. Buradaki kemer alınlığı yükseltilmiş ve giriş yönü belirtilmiştir. Caminin kuzeydeki girişi dışında kalan kenarlara basık kemerli birer pencere açılmıştır. Caminin iç mekanı bezemesizdir. Bütün özelliği daha çok Osmanlı sanatında türbe mimarisinde uygulanan plan şemasının burada tekrarlanmasıdır.

İbrahim Bey Mescidi (Merkez)

  Bu mescidi Akkoyunlu Kasım Padişah’ın yeğeni İbrahim Bey yaptırmıştır. XV.yüzyılın sonu ile XVI.yüzyılın başında yaptırıldığı sanılmaktadır. Bu yapının da mimarı bilinmemektedir.

Caminin yüksek duvarlarla kuşatılmış bir avlusu vardır. Son cemaat yeri iki paye ve duvar uzantıları ile üç bölüme ayrılmıştır. Bunların üzerini pandantifli üç kubbe örtmektedir. Son cemaat yerinin ortasındaki bir kapıdan ibadet mekanına geçilmektedir. İbadet mekanının ortasında, mihrap önünde iki paye bulunmaktadır. Böylece yapı enine 2, boyuna da üç bölüme ayrılmıştır. Bunlardan mihrap önü ile sağdaki iki bölüm kubbeli, diğerleri de çapraz tonozlarla örtülmüştür. Kubbeli bölümlerdeki iki pencere dışında camide başka pencere bulunmamaktadır. Mihrap ve minberi oldukça sade olup, içerisi bezemesizdir. www.turkmania.com/

. 

Taceddin Mescidi (Merkez)

Diyarbakır Taceddin mahallesi’nde Melik Ahmed Paşa Hamamı yakınlarındadır. Kitabesi bulunmadığından banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir. Yapının mimari üslubundan kesin olmamakla birlikte XV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.

Taceddin Mescidi, evler arasına sıkışmış bir yapı olup yalnızca doğu cephesi sokağa açılmaktadır. Giriş kapısı siyah kesme taştan yapılmış olup, bu yüzden de diğer bölümlerden ayrılmaktadır. Avlunun güneyinde basık bir sütuna dayanan iki kemerli bir son cemaat yeri vardır. Mescidin duvar çıkıntıları ile bu sütunun üzeri bir çatı ile örtülmüştür. Son cemaat yerinden mescide giriş sola kaydırılmış, orta eksene de iki yanında birer pencere olan birer mihrap yerleştirilmiştir. İbadet mekanı dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Evler arasında bulunduğundan ötürü yalnızca aydınlatma amaçlı doğu cephesine iki pencere açılmıştır.

Büyük olasılıkla bu mescit değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğini kaybederek bugünkü şeklini almıştır. http://www.turkmania.com/



Hacı Büzürk Mescidi (Merkez)

Diyarbakır Cevat paşa Mahallesi’nde, Gazi Caddesi’nin başlangıcındaki sokak içerisindedir. Bu mescidin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir.

Kesme taştan yapılmış olan bu mescit evler arasında sıkışıp kalmıştır. Batı kısmındaki yüksek duvarlarla çevrili avlusundaki bir kapıdan içeriye girilmektedir. Siyah taşlarla döşeli avludan girilen son cemaat yeri iki sivri kemerli olup, bu kemerler duvar uzantılarına ve ortadaki tek sütuna bağlantılıdır. Üzeri ahşap çatılıdır. Son cemaat yerinden basit bir kapı ile ibadet mekanına geçilmektedir. İbadet mekanı dört sütun ile enine iki bölüme ayrılmıştır. Mihrap duvarına paralel üç sivri kemer de çatıyı taşımaktadır. İç kısımda mihrap son derece sadedir. Ayrıca bir bezeme unsuruna da rastlanmamaktadır.

. 


Kavas-ı Sağır Mescidi (Merkez)

Diyarbakır’daki Şeyh Matar Camisi yanında, sokak arasında bulunan bu mescidin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Vakıf kayıtlarında XVI.yüzyılda yapılmış bir Osmanlı eseri olarak ismi geçmektedir. Kemaleddin ve Cemaleddin isimli iki kardeşin bu mescidi yaptırdıkları da ileri sürülmektedir.

Siyah kesme taştan yapılmış olan bu mescidin oldukça basit bir görünümü vardır. Doğu ve güney cepheleri tamamen evlerle çevrelenmiştir. Etrafındaki sokaklardan ve yerleşimden ötürü mescit dikdörtgen plandan uzaklaşmış ve eğri bir plana dönüşmüştür. Son cemaat yeri siyah taştan bir sütuna dayanmakta ve iki kemerle avluya açılmaktadır. Avlu zemininden biraz daha yüksek olan son cemaat yerinin üzeri kavak ağaçları ile örtülmüştür. İbadet mekanına basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Dikdörtgen şeklindeki ibadet mekanı kuzey-güney yönündeki iki geniş kemerle üç bölüme ayrılmıştır. Bu kemerler duvarlardaki dışarı taşkın ayaklar üzerine oturmuştur. Üzeri damla örtülüdür. Batı duvarındaki iki pencere ile içerisi aydınlanmaktadır. Mihrap ve minber son derece basit olup, iç kısmında dikkat çeken bir bezeme bulunmamaktadır.


Molla Bahaddin Mescidi (Kozlu Camisi) (Merkez)

Diyarbakır Kozlu Mahallesi’nde, İzzet paşa Caddesi’nde bulunan bu mescidin de ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Basit görünümlü bir yapı olan mescit kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır. Önündeki avlu ve mescit evler arasında sıkışmıştır. Kuzeyden güneye doğru genişleyen avluda helalar ve bir havuz yer almaktadır. Son cemaat yeri bir sütundan çıkan ve duvarlara dayanan sivri kemerlerle iki bölümlüdür. Üzeri kavak ağaçları ile örtülmüştür. İbadet mekanı dört pencere ile aydınlatılmıştır. Bunların üzerine de daha küçük pencereler yerleştirilmiştir. Bunların dışında ibadet mekanını aydınlatacak başka pencere bulunmamaktadır. İbadet mekanı kuzeyden güneye doğru daralmakta ve üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür. İçerisinde mihrap da dahil süsleme elemanına rastlanmamaktadır.
http://www.turkmania.com/
Silvan Ulu Camii
«Artuklülar'dan kalma camilerden biri SİLVAN ULU CAMİİ'dir. Cami, Salâhaddin Eyyûbî'ye izafe edilmekte ise de doğru değildir.
lemler yapılmıştır. Halk arasında buna «Acem yapısıdır» diyenler de var­dır (2). Bpnun nereden kaynaklandığı tesbit edilememiştir. Cami hakkın­da ayrıntılı bilgi veren araştırmacılar, çoğunlukla bunun bir Artuklu ese­ri olduğunda birleşmektedirler. Bunlardan Prof. Dr. Oktay Aslanapa, Cami hakkında şu bilgileri vermektedir :

«Silvan (Meyyafarikîn) Ulu Camii ile, Artuklu mimarisinin muhte­şem üslubu başlar. Burada, Melikşah'm İsfahan Mescid-i Olmasındaki kubbesi aynı plân şekli ile bir mihrap önü kubbesi olarak değerlendiril­miştir. 13.50 m. çapında kubbe, Gülpayegân Camiindeki gibi mukarnaslı tromplarla yerine oturmuş olup,oüç nef boyunca paralel nefleri kesmek­tedir. Üç taraftan üçer kemerle camie açılan kubbe, dıştan tamamıyle yapıya hâkim olarak kuvvetle belirtilmiştir. Gaznellilerin, Leşker--i Ba-zar "Ulu Camiinde iki nefi kesen mihrap önü kubbesi, Melikşah'm, İsfahan Mescidi Cuma kubbesi fikri ile birleştirilerek, Anadolu'da Türk cami mi­marisinin abidevî şekli inanılmaz bir kuvvetle gerçekleştirilmiştir. Bunun sonraki etkileri, daha önce gördüğümüz gibi. Baybars Camii ile, Türk Memlûkleri mimarîsinde Mısır'a, Derbend Cuma Mescidi ile, kuzey Azer­baycan'a kadar kendini belli etmekle beraber, asıl değerlendirilmesi Ana­dolu camii mimarisinde olmuştur. Silvan Ulu Camii taştan, kubbesi ise tuğladan yapılmıştır. Dıştan kubbenin sekizgen kasnağı ve trompları bellidir. Halen üzerini basık, piramit bir külah örter. Kubbe­nin kaidesinde, Artuklulardan Timurtaş'm oğlu, Necmeddin Alpi (1152-1176) nin kitabesi vardır ve bu bir tamir kitabesi değildir. Kubbeyi ta­şıyan şevkiz payeye bitişik olarak, köşelerde ikişer, yanlarda birer sütun eklenmiştir. Bunlar, 1913 deki tamirde kaldırılmıştır. Sütunlar belki de (2) Mustafa Celâleddin İbn Muhammed, Meyyafarikîn Yahud Silvan, İstanbul 1926, sf. 24; Süleyman Savcı, Silvan Tarihî, Diyarbakır 1956, sf. 56-57.
Eyyûbîler döneminde de cami bazı onarımlar görmüş ve camie bazı ek-payeleri takviye için sonradan konulmuşlardır.     Silvan'da  1031  de bir cami yapıldığı, tarihi kaynaklardan bilinir.  1046 da bunu  gören Nasırı Hüsrev'in ancak birkaç kelime ile geçiştirmesi- ilk camiin belirli bir özel­liği olmadığım gösterir. Diğer bir kaynak «İbn el Azrak»,, 547 de kubbe­nin yapıldığını ve 552 de tamirinin tamamlandığını bildirmektedir. Böy­lece camiin 1152 - 1157 aracında beş yıl boyunca, bugünkü şekli ile Nec-meddin Alpi tarafından tamamlandığını kabul etmek gerekiyor. Burada Artuklu camilerinin Büyük   Selçuklu mimarisine dayanan karakteristik plân ve mimarî özelliklerinin daha sonra devam eden orijinal üslubu hâ­kim olmuştur. Dış cephesi çok gösterişli mimarî süslemelerle canlandırıl-mıştır. Altta, simetrik olarak, kapının iki tarafında    birbirinden farklı iki mihrap nişi vardır. Kapı ve pencere sıralarının üstünde basık sütun-cuklar üzerine hafif sivri kemer sıraları, boydan boya uzanıyordu. Bu­gün yalnız, doğu ve batı kenarlarda kalmıştır.    Bunlar Konya Alâeddin Camimin avlu cephesinin üstündeki kemer sıralarını hatırlatıyor. Kemer sıralarından sonra, saçakları taşımak için, bir sıra konsollar vardır. Cami yapıldıktan sonra, birçok tamirler görmüş,     ince    taş  işlemeli mihrabı 1227 de Eyyûbîlerden Emîr Şahabeddin tarafından yaptırılmış, XV. y.y. da, daha sade ikinci bir mihrap yapılmıştır. 1913 deki son tamirden ön­ce, eseri inceleyen ve resimlerini çeken G. Bell, bunu etrafı bazıları to­nozlu, bazıları kubbeli, onbir bölüm halinde üç taraftan çevrilmiş büyük, kubbeli bir yapı olarak tarif ediyor. A. Gabriel ise, kıble duvarına para­lel uzanan üç nefli eski plâna, kubbeli kısmın, Artukhılar tarafından ek­lendiğini ileri ^sürmektedir. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi, Silvan Ulu Camii,  gerek plânı, gerek  mimarîsi bakımından,  Türk mimarîsinin Artuklular tarafından gerçekleştirilmiş ve devam ettirilmiş, çok önemli bir safhasının şahane bir başlangıcıdır. 1913 de, Mardin'li usta taşçılar eliyle esaslı bir tamir geçiren cami, bunlardan herhangi bir üslup anla­yışı olmadığından, kuzey ve güneydeki zevksiz portallerin ve güneşdeki pilpayelerin eklenmesi ile epey bozulmuştur.» (3).
G. Bell'in tek kubbeli bir cami şekline yan mekânların sonradan ek­lendiği (4) tarzındaki görüşü ile Albert Gabriel'in tonozlu mekânlarla ör­tülü camiin ortasına sonradan kubbeli kısmın yapıldığı (5) şekindeki dü­şüncelerine katılmaya, camiin kuzey cephesi engel teşkil etmektedir. Ara Altun'un yorumuna katılarak, «bu kuzey cephesinin ve orta kubbe­nin aynı devrede yapılmış olduğunu süsleme benzerliklerine de davana-rak düşünürsek, yammn ilk ^eklinde (Artuklu devrindeki) diktörteen bir plana sahip ve mihrap önünde kubbesiyle var olduğunu söyleyebiliriz(6).
(3)  Oktay Aslanapa, Türk SamaîJ, c. 2,  sf. 8 - 9.
[4]  G.  Bell, Palace and Mosque at Ukhaidir, sf.   159 v.d.
[5)  Albert Gabriel,  a.g.e.,  sf. 221  v.d.;   fig;   169,  170,   171.
[6]  Ara  Aitun, a.g.e., sf. 48. 

Bu camiin yerinde daha önce 1031'de yapılmış Musalla biçimi bir camiin varlığım biliyoruz (7). 1046'da buradan geçen Nasır-ı Hüsrev'in birkaç kolime ile geçiştirdiği camiin de bu cami iolmadığı .anlaşılıyor.
Artukoğlu Necmeddin Alpi'ye ait kitabe camiin kubbe eteğindedir. Nesih bir yazı ile beyaz taşlar üzerine «yazılmıştır. Kitabenin metni :
Türkçesi : Besmele. Allah'ın mescitlerini sadece, Allah'a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekât veren ve ya'lnız Allah'tan korkanlar doldurur. Olaki, bu kişiler, hidayet bulanlardan olurlar. Sadak ali ahullazim.
Buranın yapılmasını, efendimiz, emir, değerli komutan, güçlü, mu­zaffer, bilgin, âdil, büyük ve saygın insan, dinin yıldızı, İstanım kılıcı, imanın sığmağı, yaratıkların (mahrukatın) koruyucusu, hilâfetin... ki-rallarm ve sultanların kutbu, mücahidierin yardımcısı, sapıkların ve asilerin,, kâfir ve müşriklerin kahredicisi, Müslüman ordularının sahibi, emirler kiralı, Irak'ın, Şam'ın (Suriye'nin), Diyarbekir'in ve Ermenista-nın hükümdarı, yücelikler kiralı Artuk oğlu İlgazi oğlu Timurtaş oğlu Alp İnanç Kutluğ Bey Ebu'l - muzaffer Alpı (Emîrü'l - mü'minînin yıl­dızı) buyurdu.
Ulu Cami'deki ikinci kitabe H. 624 (m. 1227) tarihli olup Eyyûbî-ler'den Ebu'l - Muzaffer Gazi'ye aittir. Doğudaki mihraptadır. Kitabenin metni :
Türkçesi : Buranın yapılmasını, efendimiz, muzaffer ki rai, dinin ve dünyanın   yıldızı,   Ebu'l - Muzaffer Gazi buyurmuştur  Sene:  624»(*).
Mihrabın iç kenarında ince nesih yazısı ile Kulillahümme malik-el mülki ayeti yazılıdır. (Krş. J. Sauvaget, İnscription Arabes, Voyage... sf. 343-44, kitabe No. 123, 124; Mustafa Celâleddin İbn. Muhammed, Meyyâfârikîn yahut Silvan, İstanbul 1926, sf. 24-25; Süleyman Savcı, Silvan Tarihi, sf. 46-47). Mihrabın ilk çerçevesinde Âyetül-kürsî ve onu takip eden iki âyet yazılıdır. Yazılar nesihtir. İkinci çerçevesinde ise înnema ye'müru mesacidellahu âyet-i kerimesi kûfî bir yazı ile yazılmış olup âyetteki elyevm kelimesine kadar devam eder. Asıl kitabe ise mih­rabın sağ ve sol köşelerini kaplar.
Karahehlül bey Camii
Bu cami Karabehlül bey tarafından yapılmıştır. Kesin yapılış tari­hi bilinmemektedir. Ancak elimizdeki verilere göre 158.0 de yapıldığı tah­min ediliyor. Çünkü Behlül bey o dönemlerde yaşamış. Behlül bey, şeyh Ahmet zade Elvend beyin oğludur. Kendisi, kardeşi Ömer beyle beraber Diyarbakır valisi İskender paşanın maiyetinde idi. Bu konuda tarih bölümünde geniş bilgi verilmiştir.
[7)   İbn Şeddad, Ms. Oxford, fo. 69, A. Gabriel, a.g.e., sf. 226 dn.  1  den naklen. (*)    Şevket Beysanoğlu, ayni eser, c. 1, sf. 324-326
Yaşar Parlak Silvan.Ank.1997
Ulu Camii (SİLVAN!  :
Artuklulardan kalma camilerden biri de Silvan Ulu Camii'dir. Dıştan kubbenin sekizgen kasnağı ve tarmpları bellidir. Üzerini basık, piramit bir külah örter. Kubbe­nin kaidesinde, Artuklulardan Timurtaş'ın oğlu Necmeddin Alpi (1152-1176) nin kita­besi vardır ve bu bir tamir kitabesi değildir.
Dış cephesi çok gösterişli mimari sistemlerle canlandınlmıştır. Altta, simetrik olarak, kapının iki tarafında biribirinden farklı iki mihrap nişi vardır. Cami yapıldıktan sonra, bir çok tamirler görmüş, ince taş işlemeli mihrabı 1227 de Eyyubi-lerden Emir Sahabettin tarafından yaptırılmış, XV.y.y.da, sade ikinci bir mihrap yapılmıştır.
Artukoğlu Necmeddin Alpi'ye ait kitabe caminin kubbe eteğindedir. Nesih bir yazı ile beyaz taşlar üzerine yazılmıştır. Ulu cami'deki ikinci kitabesi H.624. (m. 1227) tarihli olup, Eyyubiler'den Ebu'l Muzaffer Gazi'ye aittir. Doğudaki mihraptandır. Mih­rabın iç kenarında, ilk ve ikinci çevresinde, kitabeler vardır. Asıl kitabe mihrabın sağ ve sol köşelerini kaplar.
Şah Ali Bev Camisi (ÇERMİK) :
Çermik Ulu Camisi'nin doğu duvarına bitişiktir. Dış duvarları kırma taşla inşa edilmiş, son cemaat yerinin cephesi, taçkapı ve pencereleri dış yüzeyleri kesme taşla kaplanmıştır. Son cemaat yerinin doğusunda, sonradan yenilendiği tahmin edilen si-lindirik bir minare yükselmektedir.
Caminin güney duvarı, bitişiğindeki Ulu Cami'nin duvarı ile aynı hizadadır. Ku­zeyde son cemaat yeri bir çıkıntı teşkil etmektedir. İki adet sekizgen prizma şekilli sütuna dayanan üç kırık kemerle kuzeye açılan son cemaat yeri, yarım küre şekilli üç küçük kubbe ile örtülüdür. Sade birer başlığa sahip olan sütunlar, kesme bazalt taş­larından örtülerek meydana getirilmiştir.
Cami harimi birbiri ile bağlantılı iki kısımdan oluşmaktadır. Her iki kısımda çatıları, tahta hatıllar üzerine serilmiş toprak damla örtülüdür.
Muhtelif tarihlerde yapılan köklü oranım ve değişiklikler, yapının ilk şekli hak­kında kesin önerilerde bulunmayı engellemektedir. Yapıda mevcut iki küçük kitabenin ikiside onarım görmüştür. Bu kitabelere göre 1957 ve 1682 yıllarında iki defa onarım görmüş olan yapının inşa tarihi bilinmemektedir.
Ulu Camii (EĞİL) :
Eğil Kalesinin alt kısmında, Harun Tepesine çıkan yolun sol tarafında yer alır. Köşeler, pencere kenarları, mihrap duvarları, kemerler ve kubbe kasnağı çevresinde çok düzgün kesme taş tromplar bölgesi ile kubbede tuğla kullanılmıştır. Diğer kısım­larda nisbeten düzgün taş ve yer yer bunların soyulmasından ortaya çıkmış moloz dolgu görülmektedir. Bugünkü durumu ile ortada mihrap ön bölümü tromplu bir kubbe ile örtülü, enine dikdörtgen plan veren tonozla örtülü tek nefli bir yapı olduğu anlaşılmaktadır.
Yapının merkezinde kare alanı örten kubbe tam bir daire biçiminde değildir. Kubbe eteğini içten bir sıra düzgün kesme taşın dolaştığı görülmekte kubbe ise tuğla örgüyle meydana getirilmektedir. Kubbeyi taşıyan dört kemerden güneydeki düzgün kesme taş bir duvar dolgusuna sahiptir ve burada altta sivri kemerle biten, basit yarım daire mihrap nişi yer almaktadır.
Ulu Camii (HAZRO) :
Hazro ileçisi içinde, ilçeye hakim bir tepe üzerindedir. Çeşitli onarım ve eklerle asli hüviyetini büyük ölçüde yitirmiştir. Arazinin eğimi nedeni ile caminin batı kanadı iki katlıdır. Tek kubbeli küçük bir cami olan ilk yapı doğu, batı ve kuzeyine yapılan ilaveler­le genişletilmiştir.
Bugünkü şekli ile cami harimi, ortada, kubbe ile örtülü bir mekan, doğu ve batıda çapraz tonozlarla örtülü mekanlar, kuzeyde ise doğu-batı yönünde uzanan to­nozlu bir mekandan oluşmaktadır. Kubbeli mekanın kuzey batı köşesinde yer alan mi­nareye basık kemerlerle örtülü bir kapıdan girilmektedir.
Yapıda görülen süsleme unsurları, taç kapıyı ve mihrap nişini çerçeveleyen mu-karnas şeritlerle gömme sütuncukların gövdelerini süsleyen geometrik örneklerden ibarettir. Taç kapının köşelerinde yer alan gömme sütuncukların görevlerini süsleyen örnekte yatay ve dikey hatlar boyunca uzanan ve belirli aralıklarla düğümlenen sathi düz kaytanlar görülüyor. Kaytanların arasında oluşan sekiz kollu yılları andıran boşluklar, kabartma çiçek örnekleri şekline konulmuştur. Tek kubbeli küçük bir cami iken sonraki onarımlar sırasında yapılan eklerle genişletilerek bozulan yapının inşa tarihi belli değildir.
Ulu Camii fLİCE) :
Lice merkezinde Vakıf Ahmet Beg Camii de denilen yapı kare planlıdır. Araları sonradan örtülüp camekanla kapatılan son cemaat yerinden güneydeki düz çatılı ana mekana geçilir. Burası payeler üzerindeki geniş sivri kemerlerle ayrılmıştır. Burada iki nefli, beşik tonozlu bir kısım buna eklenmiş (L) şeklinde ahşap çatılı geniş bölüm görülür. Tonozlu kısım birbirine parelel iki nef halindedir. Onaltıncı yüzyıl yapısı olduğu sanılmaktadır.
Melik Adil Camii (LİCE) :
Lice'ye bağlı Atak Köyündedir. Mervanilerin bir zamanlar merkezi durumundaki ünlü Atak kalesindeki bu camiden sadece minare kalmıştır. Bu caminin Artuklu hükümdarı Melik Salih (1312-1365) döneminde yaptırıldığı sanılmaktadır.
Bunların dışında; ÇÜNGÜŞ'deki 18. yy. yapısı olan "Camii Kebir" ve "Ulya Camii" ile 1688 yılında inşa edilen " Ali Beg" camileri de ayakta kalan dini yapılanmızdandır.
Diyarbakır Valiliği:2000’e beş kala Diyarbakır.1995
  M e sc i d I e r
Metin Sözen
 Diyarbakır’da Türk Mimarisi.İst.Evren ofset.1971.s.114
Camilerin yanısıra mescidler de, plan özellikleri ve ayrıntılarda ortaya çıkan genel görünüşler bakımından, aynı kaynakla açıklanabile­cek bir bütünlüğe sahiptir. Ne yazıkki bunların büyük bir kısmı yıkılmış veya yıkılmak üzeredir. Yıkılmaya yüz tutmuş veya yıkılmış olanların adlarını vermekle yetinip, ayakta olanlar hakkında kısa da olsa bilgi vereceğiz. (Bu konudaki toplu bilgi için bk. E. Çelebi, Seyahatname, c. IV, s. 34; B. Konyar, Diyarbekir Yıllığı, c. III, s. 200; Ş. Beysanoğlu, aynı eser, s. 139-142; B. Günkut, Diyarbekir Tarihi, s. 109; N. Göğünç, Onaltıncı Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır, Belgelerle Türk Tarihi Der­gisi, İst. 1968, c. II, Sayı 7, s. 79).
Yıkılan mescidlerin çoğunlukla yapım tarihleri ve yaptıranları belli değildir. Fakat bazılarının ancak devirleri hakkında bilgimiz vardır. İmâ-diye Mescidi (Artukogulları), Balıklı Mescidi (Akkoyunlulardan Uzun Hasan), Hamza Bey Mescidi (Akkoyunlulardan Uzun Hasan'ın amcası Hamza Bey), Abdaldede Mescidi, İbni Müderris Mescidi, Ablak Mes­cidi, İmam Ukayl Mescidi, İpekoğlu Mescidi, Hacı Hızır Mescidi, Hacı Abdurrahman Mescidi, Hacı Osman Mescidi, Hüseyin Efendi Mescidi, Hasırlı Mescidi, Derviş Hüseyin Mescidi, Dilâver Paşa Mescidi (Osman­lı valisi Dilâver Paşa), Rabia Mescidi, Reisoğlu Mescidi, Sülûkiye Mes­cidi, Şerif Çavuş Mescidi, Küçük Şeyh Sait Mescidi, İzzeddin Mescidi (Akkoyunlular), Ali bin Reşit Mescidi, Kaçık Budak Mescidi (Akko-yunlular).  Kurbağalar  Mescidi,  Kılıçbey  Mescidi,  Kılbaş  Mescidi,  Ce-
maleddin Mescidi, Yiğit Ahmet Paşa Mescidi (Osmanlı devri, XVI. ilk yarısı). Nalçacı Mescidi, Memeddin Mescidi, Çopyan Mescidi, Saman-oğlu Mescidi (Akkoyunlular Devri), Lâtifiye Mescidi gibi yapılar hak­kında kısa da olsa bilgi edinmek mümkün oluyor. Şimdiye kadar ayak­ta kalabilmiş olsalardı, plan özellikleri bakımından ilgiyi üzerine çeke­cekler çıkabilirdi. Çünkü dışardan fazla fikir vermeyen bir sürü yapı, içeri girildiğinde daha iyi anlaşılmakta, mimarî organlar ve plan şeması bakımından yeni denemelere imkân tanımaktadır. Birçok büyük yapılar­da ortaya çıkan özellikler, çoğu kez böyle ufak yapılarda önce denen­miş, sonra onlarda olgun bir şekilde tekrarlanmıştır. Bunu göz önüne alarak, Diyarbakır'da küçük yapıları taramakta fayda vardır. Fakat bize gerçekten ipucu verebilecek Akkoyunlular ve Erken Osman­lı Devri mescidlerinden çoğu, anlayışsızlığa kurban gittiklerinden, elde çok az örnek kalmış bulunuyor. Günümüze kadar biraz olsun da­yanabilen mescidlerin durumu da fazla parlak değildir. Bunların bir kıs­mı çeşitli nedenlerle satılan, alan kişilerin kendi zevklerine göre onart­tıkları, diğer bir kısmı da onarım bekleyen yapılardır. Kimliği değişmeye veya yıkılmaya yüz tutmuş yapılar şunlardır :
Mervâni Mescidi : Bugün itfaiyenin yerleştiği Dağ Kapısı üzerindedir. Yazıtına göre 1056 m. (Zilhicce 447 h.) yılında Mervanoğ-lu Ahmet tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Mescit bölümü yıkıl­maya yüz tutmuştur (Max Van Berchem- J. Strzygovvski, Amida, s. 29, no. 12; A. Gabriel, Voyage.., J. Sauvaget'nin eki, s. 314, no. 49; S. Savcı - K. Baykal, Diyarbekir Kitabeleri, Karacadağ, Diyarbakır 1938, c. I, sayı 6-7, no. 12; Ş. Beysanoğlu, aynı eser, s. 140).
Cağa loğ lu Mescidi : Ali Paşa ile Hoca Ahmet mahalleleri arasındadır. 1581 m. (989 h.) yılında Diyarbakır valisi bulunan Cağal-zade Sinan Paşa veya bunun oğlu olan ve 1604 m. (1013 h.) de valilik yapan Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış olması gerekir. Kesin ya­pım tarihini verecek yazıtı yoktur. (Res. 27 b). Bu mescide ve ma­halleye yanlış olarak Çakal denir. İlgililer yıkılmaya yüz tutan bu mes­cidi satmış, alanlar halkın yardımıyla onanmışlardır. (Ş Beysanoğlu, aynı eser, s. 140).
Salos Mescidi : Mardin Kapısı'na yakın Gazi Caddesi üze­rindedir. Caddeye rastlayan bir kısmı kesilen, diğer kısmı onarılan bu mescidin kesin yapım tarihi belli olmamakla beraber, XVI. yüzyıl O s-manii yapısı olması muhtemeldir (Ş. Beysanoğlu, aynı eser, s. 141).
Kavvas-ı Kebîr Mescidi : Aynı adlı mahallededir. Kemâ-leddin ve Cemaleddin adlı iki kardeş tarafından XVI. yüzyılda yaptırılmış­tır. Bu Os manii Devri yapısının vakıfları mevcuttur (Ş. Beysanoğ-lu, aynı eser, s. 141).
Dabanoğlu Mescidi : Fatih Paşa ile Nasuh Paşa camileri arasındadır. 1696 m. (1180 h.) yılında Diyarbakır valisi bulunan Taban-zâde Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. XVII. yüzyıl sonuna ait bir Osmanlı eseridir (Ş. Beysanoğlu, aynı eser, s. 141; B.
İBRAHİM BEY MESCİDİ
Aynı adlı  mahallededir.
Tarihi : Kesin yapım tarihi belli değildir. Yaptıran İbrahim Bey, Akkoyunlu Kasım Padişah'ın yeğeni olduğuna göre, İbrahim Bey mes­cidi bir Ak koyunlular Devri eseridir, XV. yüzyılın sonu XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde yapılması gerekir.
Yaptıran : Akkoyunlu Kasım Padişah'ın yeğeni İbrahim Bey'dir.
Mimarı : Belli değildir.
Yapının İncelenmesi : Sokaklar arasında kalmış, dışardan fazla fikir vermeyen bir yapıdır (Şek. 34; Res. 28).Yüksek duvarların çevrelediği avluya girildiğinde, iki kalın ayağa dayanan, üç geniş basık sivri kemerli son cemaat yeri karşımıza çıkar. Yanları duvarlarla dışarı kapalı son cemaat yerini, üç pandantifli kubbe örter. Yan duvarların solda bulunanında bir pencere, sağdakinde yerden biraz yüksekte ol­mak üzere bir niş yer alır. Ayaklardan cami duvarlarına bağlanan kemer ayakları çok alçaktan başlar. Zaten yapının hem son cemat yeri örtüleri, hem iç mekân örtüleri yerden çok yüksekte olmadıkları için, yapı genel görünüşüyle insan üzerinde basık bir izlenim bırakır.
Ortada bir kapı, sağda ve solda birer pencereyle, cami son cema­at yerine açılmakta, içi az ışık almaktadır. Tonozların ve kubbemsi to-


Şekil 34.  İbrahim   Bey mescidinin  planı
nozların ağırlığının buna eklenmesiyle, karanlık ve kasvetli görünüm daha da artar. İçerdeki iki kalın ayak yapıyı enine iki, boyuna üç bölü­me ayırmaktadır. Bunlardan mihrap önüyle, sağdaki arka arkaya iki bölüm kubbemsi, basık bir tonozla, diğer kısımlar ise devamlı çapraz tonozlarla örtülmüşlerdir. Çok az farklarla da olsa örtü şekillerindeki bu ayrılma, onarım sonucunu akla getirmektedir. Esasının çapraz tonoz, veya tamamen kubbemsi tonozlarla örtülmüş olması mümkündür. To­nozlar sıva ve beyaz badanayla örtüldüğünden, değişikliklere ait izleri bulmak mümkün değildir. Herşeye rağmen iki örtü şekli arasında büyük bir ayrım yoktur. Birbirine yakın iki örtü şeklinin bir arada kullanılması^ genel düzeni bozduğu, bu kadar küçük bir yapıda gereksiz olduğu için üzerinde duruyoruz. Çoğu kez bu tip yapılarda namaz kılınan alan böy­le ayaklarla bölümlere ayrılınca, çapraz tonoz veya kubbelerle örtülür. Her iki şekilde yaygındır. Bunlar dışında, bazan çapraz tonozlarla ör­tülen yapıların mihrap önüne rastlayan bölümü -önemini belirtmek ama­cıyla- kubbeyle örtüldüğü, böylece daha değişik bir görünüş sağlandığı da olur. Burada mihrap önüne rastlayan kısmın kubbemsi tonozlarla örtülmesi, akla bu ikinci yönü getirmekteyse de, sağdaki iki kubbemsi tonozu açıklamak güçtür. Ayrıca kubbemsi tonozların planda göste­rilmesi kubbenin ki gibi olduğundan, çapraz tonozlarla bir arada büyük farklar varmış izlenimini bırakmaktadır. Hangi şekilde olursa olsun me-
kânın halledilmesi ve şekillendirilmesinde amaç birdir. Üzerinde du­rulması gereken nokta, XVII. yüzyılın ortasına ait Arap Şeyh Camisi de, aynı plan tipini tekrarlamaktadır. Aradaki tek ayrım, çapraz tonoz­la örtülü kısımlardır. Ak koyunlular Devri yapısı İbrahim Bey Mescidi, bu yönden bir ön örnektir. Gerçi daha eski tarihi bu tip ya­pılara Anadolu'da rastlıyoruz, fakat Diyarbakır içindeki bu tip yapıların, daha başka bir deyişle, aynı tip yapıların birbirileriyle ilişkilerini ilk plan­da düşündüğümüz için, İbrahim Bey Mescidi'ni ön örnek diye alıyoruz.
TACEDDİN MESCİDİ
Aynı adlı mahallede, Melik Ahmet Paşa Hamamı yakınındadır.
Tarihi : Ak koyunlular Devri eseridir, fakat kesin yapım tarihi belli değildir. 1401-1507 m. yılları arasında, Diyarbakır'da Akko-yunlular hüküm sürmüşlerdir. Bu mescidin, XV. yüzyıl içinde yapılmış olması muhtemeldir. Mimarisinden kesinlikle tarihlendirmek imkân­sızdır.
Yaptıran : Belli değildir.
Mimarı : Belli değildir.
Yapının İncelenmesi : Diğer mescidler gibi, Taceddin mescidi de evler arasındadır, ancak doğu cephesi sokağa açılmaktadır (Şek. 35; Res. 29). Sokağa açık bu cephenin görünümünde, tek dikka­ti çeken giriş kapısıdır. Bu kısımda siyah kesme taşlar göze çarpmak­ta, diğer kısımlardan ayrılmaktadır. Kapının üstünde -her yerde karşı­mıza çıkan- taş konsollardan kısa bir saçak vardır. Altındaki sivri ke­merin içindeki ikinci basık bir kemerden, içeri, avluya girilmekte, avluda mimari değerden yoksun hela ve musluklar, bir de havuz yer almakta­dır. Avlu duvarları yüksek yapıldığından, bu kısmın dışarıyla ilişkisi yok gibidir. Avlunun güneyinde siyah taştan, basık bir sütuna dayanan, iki kemerli son cemaat yeri görülmektedir. Başlığı, çok basit işlenmiş iyon
sütun başlıklarını anımsatmakta, bu tip başlıklar bu yörede devamlı kullanılmaktadır. İki sivri kemer, yanlarda duvarlardan taşkın ayaklara dayanmakta, bu görünüşler diğer mescidlerle bağlantı sağlamaktadır. Son cemaat yerinin doğuya, sokak kısmına bir pencereyle açıklığı var­dır. Ana mekân gibi bu kısımda kavak ağaçlarıyla, düz dam şeklinde örtülüdür. Burada, son cemaat yeri duvarında ana mekâna giriş kapısı sola kaydırılmış, sütun hizasına bir son cemaat yeri mihrabcığı konmuş, bunun iki yanına da birer pencere yerleştirilmiştir.
Doğu kısmına kaydırılmış kapıdan girilince, ana mekânın tümünün dikdörtgen tek bir mekândan ibaret olduğu görülür. Üst kısmı düz dam­lıdır Beyaz badanalı mihrap süslemeden yoksundur. Doğu cephesi dı­şında yapı evlerle çevrili olduğundan pencere açılmamış, doğudaki iki pencereyle, son cemaat yerindeki pencerelerden ışık sağlanmıştır. Son yıllarda halk tarafından elden geçirtilerek kullanılan Taceddin Mes­cidi, basit görünümlü bir yapıdır. Belki zamanla değişikliğe uğrayarak, bu şekli almış olabilir.
.
HACI BÜZÜRK MESCİDİ
Cevat Paşa mahallesinde. Gazi Caddesi'nin başlangıç noktasına yakın bir yerde, sokak arasındadır.
Tarihi : Ak koyunlular Devri eseri olan mescidin kesin yapım tarihi belli değildir. Diyarbakır'da Akkoyunlular 1401-1507 yıl­larında hüküm sürdüklerine göre, bu mescidin bir XV. yüzyıl yapısı ol­ması  mümkündür.
Yaptıran : Belli değildir.
Mimarı : Belli değildir.
Yapının İncelenmesi : Yer yer kesme taşlardan yapılmış olan Hacı Büzürk Mescidi, diğer mescidler gibi evler arasında kalmıştır (Şek. 36; Res.30). Tek açıklık noktası, girişi sağlayan kapının bulundu­ğu batı kısmıdır. Sokağa bakan bu kısım, yüksek duvarlarla örtülüdür ve yine dışarıya kapalıdır. Avluya, geniş sivri bir kemerin içine yerleş­tirilmiş kapıdan girilmektedir. Zemini siyah taşlarla döşeli avlunun ku-zey-batı köşesine helalar yerleştirilmiş, bunun yanısıra daha başka ek­lerle avlu küçültülmüştür.
Güneyde son cemat yeri, iki sivri kemerle avluya açılmaktadır. Kemerlerin dayandığı sütunun, basit bir zar başlığı vardır. Bu kısımda diğer mescidlerden  ayrı olarak kemerlerin  iki yanındaki  uzun  duvarla-
ra birer pencere açılmış, hareketli bir cephe yaratılmaya çalışılmıştır. Bütün bu görünüşe rağmen, yapı basit görünümünden uzaklaşamamış-tır.
Üstü kavak ağaçlarından düz damla örtülü bulunan son cemaat yerinde, ana mekânla ilintili ortada basit bir kapı, yanlarda ikişer pen­cere yer almaktadır. Pencerelerin alt sınırları, son cemaat yeri zeminiy-le aynı hizadadır. İçerde ise ana mekân ortada iki bağımsız, iki duvara dayalı, dört sütunla enine ikiye ayrılmaktadır. Mihrap duvarına paralel bu üç sivri kemer, kısa sütunlara dayanmakta, üzerleri sarı badanayla sıvalı bulunmaktadır. Üstü düz damla örtülü ana mekân, batıya, soka­ğa açılan iki, son cemaat yerine açılan dört pencereden ışık almaktadır. Dışarı taşkın 'beyaz badanalı mihrabıyla mimber, çok basit görünümlü ve süslemeden yoksundur. Yapıda, pencere üstlerine rastlayan yerlere yerleştirilmiş bazı ayet yazılı yazıtlardan başka hiçbir şey dikkati çek­memektedir.
Hacı Büzürk Mescidi enine bir mekâna sahiptir. Yapıda, son ce­maat yerinde iki kemerin iki tarafına açılan birer pencereyle şekillendir­me, biraz olsun basit görünüşü değiştirmekte, fakat bir taraftakinin ör­tülmesi, bunun da kaybolmasına yol açmaktadır. Buna yakın ve tek tarafta  pencerenin  kullanıldığı  yapı  Molla Bahaddin Mescidi'dir.
KAVVAS -1 SAĞIR MESCİDİ
Şeyh Matar Camisi yakınında, sokak arasındadır.
Tarihi : Vakfı ve mütevellisi bulunan bu yapının, mimarisinden kesin bir tarihlendirme yapmak mümkün değildir. Kayıtlarda XVI. yüz­yıldan kalma, bir Osmanlılar Devri eseri olduğu belirtilmektedir.
Yaptıran : Kemaleddin ve Cemaleddin adlarındaki iki kardeşin yaptırdığı ileri sürülmektedir.
Mimarı : Belli değildir.
Yapının İncelenmesi : Siyah kesme taştan yapılmış olan mescidin, basit bir görünümü vardır (Şek. 37). Ayrıca doğu ve güney cephelerinin evlerle çevrili olması, yapıyı tamamen dışarıya kapamakta­dır. Batı ve kuzey kısmından geçen sokakların şekline bağlı kalındığın­dan, yapı düzgün bir dikdörtgen olmaktan çıkmış, bunun yanısıra ku-zey-batı köşesi, köşe sivriliğini giderici şekilde kesilmiştir. Mescit ay­rıca yüksek bir avlu duvarıyla sokak kısmına da kapalıdır. Büyük bir sivri kemerin içine oturtulmuş, basık kemerli bir kapıdan avluya giril­mektedir. Bu kuzey cephesinde kapıdan başka dikkati çeken bir nokta yoktur. Avluda ise, girişin hemen sağına helalar, su depoları yerleştiril­miş, ayrıca batı duvarına musluklar konmuştur. Üstü saçakla örtülü bu-"unan   bu   kısımların,  sonradan  veya   tamamen   elden   geçirilmiş  olması


10m
Şekil 37. Kavvas-ı Sağır mescidinin planı
muhtemeldir. Bugünkü görünüşler, kesin bir yargıya olanak tanımamak­tadır. Genellikle, mescidlerin avlu köşelerine böyle eklemeler yapılmak­tadır. Dışarıya yüksek duvarlarla kapalı olduğundan, herşey kendi için­de  çözümlenmektedir.
Son cemaat yeri, siyah taştan bir sütuna dayanan, iki sivri ke­merle avluya açılmakta, ayrıca kemerler iki tarafta duvar ayaklarına da­yanmaktadır. Avlu zemininden biraz yükseltilmiş bulunan son cemaat yerinin, üstü  kavak ağaçlarıyla örtülmüştür.
Orta eksenden kaydırılmış, ana mekâna girişi sağlayan basık ke­merli kapının sağında ve solunda birer küçük nişle, birer pencere bu­lunmaktadır. Kapının üstündeki yazıtta «Bismillahirrahmanirrahim» ya­zısı okunmakta, bu cephede özellikle konusu edilebilecek bir süsleme­ye rastlanmamaktadır.
Dikdörtgen şeklinde iç mekân, kuzey-güney yönünde iki geniş sivri kemerle üç kısma ayrılmış, kemerler iki tarafta duvardan taşkın ayaklara oturtulmuştur.
1
Üstü düz damla örtülü mescidin, dışarıya tek açıklığı batıdaki iki penceredir. Bunun yanısıra üste de daha küçük pencereler konmuştur. Mihrabı ve mimberi yalın bırakılmış, süslenmemiştir. Beyaz, taşa ya­pıştırılarak elde edilen bezemeler burada da yer yer kullanılmıştır. Kavvas-ı Sağır Mescidi diğer bazı mescidler dışardan belli olmamakta, kendi içine kapanmış durumdadır. Bu yüzden mescidlerin çoğunda dış mimarî gelişmemiştir. Ayrıca bu yapı diğer yönlerden de basit bir ya­pıdır. Farklı bir yönü enine dikdörtgen alanın dikine iki kemerle bölün­müş olmasıdır. Kemerler sütun ve ayaklara dayanmadığından iç mekân bölünmemiştir.
Son yıllarda tekrar elden geçirilmiş, avlu kısmında bazı ufak değiş­meler yapılmıştır.
BİBLİYOGRAFYA :
Ş.  BEYSANOĞLU,   Kısaltılmış  Diyarbakır Tarihi  ve  Âbideleri,  İst.   1963, 
MOLLA BAHADDİN MESCİDİ
Halk arasında Kozlu Camisî olarakta bilinir. Aynı adla anılan ma­hallede. İzzet Paşa Caddesi'nin  kuzey kısmındadır.
Tarihî :  Kesin yapım tarihi ve devri bilinmemektedir.
Yaptıran :  Belli değildir.
Mimarı : Belli değildir.
Yapının İncelenmesi : Düzgün dış çizgilere sahip olma­yan Molla Bahaddin Mescidi, basit görünümlü bir yapıdır (Şek. 38; Res. 31). Gerektiği yerde kesme, diğer kısımlarda moloz taş kullanıl­mış olduğundan, yapı malzemesi yönünden de bir birlikten yoksundur. Dışarıyla ilgisini sağlayan avlu kapısı, kuzeydeki sokağa açılmakta, di­ğer cepheleri evler arasında kalmaktadır. Giriş kapısının belirtilecek bir özelliği yoktur. Kuzeyden güneye doğru genişliyen avluda, sağ kısım­da helalar ve havuz yer almaktadır. Bu durum genellikle bütün mes-cidlerde,   aşağı-yukarı aynı   düzende  tekrarlanmıştır.
Yapının spn cemaat yeri, basit başlıklı bir sütundan çıkan, iki ba­sık sivri kemerle şekillenmiştir. Burada ayrıca iki kemerin dışında, ba­tıda, sağda sövesiz bir pencere daha yer almakta, bu şekliyle tek ta­rafta denenmiş olmasına rağmen. Hacı Büzürk Mescidi'ni anımsatmak­tadır. Üstü kavaklarla düz dam şeklinde örtülmüş olan son cemaat ye-
rine, ikisi kapının sağında, ikisi de solunda olmak üzere dört dikdörtgen pencere açılmaktadır. Ayrıca bu pencerelerin üzerinde ikinci, daha kü­çük pencereler bulunmaktadır. Bunun dışında doğu ve batı duvarında hiçbir açıklık yoktur. Basit bir kapıyla girilen ana mekânda da, aynı durum karşımıza çıkmakta, bütün mekân ışığını son cemaat yerine açılan pencerelerden almaktadır. Kuzeyden güneye doğru daralan bu kısım düz damla örtülüdür. Süslemeden yoksun mihrabı, beyaz ba­danalıdır. Ayrıca yapının hiçbir yerinde süsleyici öğeler kullanılmamış, herşey yalın  bırakılmıştır.
BİBLİYOGRAFYA :
Ş.  BEYSANOĞLU,  Kısaltılmış Diyarbakır Tarihi ve Âbideleri, İst.  1963, s.  142.
IV.  Namazgah
Mardin Kapısı'nın dışında, mezarlıkların arkasında, Şeyh Mu­hammet Düzlüğü'nün  bitimindedir.
Tarihi : Mihrabın üstündeki yazıttan 1859/60 m. (1276 h.) yı­lında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Yaptıran   :   Gülşeni   tarikatından   Şeyh   Muhammet  Amid-î'nin
türbesinin  bulunduğu bu yere, onun anısına vali Mahmut Paşa yaptır­mıştır. Yazıta ise şair Sa'id tarih düşmüştür.
Mimarı :  Belli değildir.
Yapının İncelenmesi : Son yıllarda tamamen elden ge­çirilen namazgah, siyah taşlardan basit bir şekilde yapılmıştır (Res. 32). Güney kısmı dışında, üç taraftan 0.80 m. yükseklikte duvarlarla çev­rilidir. Giriş kapısı kuzeydedir. Diğer duvarlardan daha yüksek olarak yapılmış olan güney duvarına, bitişik olarak altı basamaklı bir mimber yer almaktadır. Mimbere çok yakın olarak yapılmış bulunan mihrabın üstünde, beyaz taş üzerine yazılmış yazıtı  bulunmaktadır.
Yaptığımız araştırmada ilk şeklinin siyah-beyaz taşlardan meyda­na geldiği, sonradan onarım sırasında tamamen siyah taşların kullanıl­dığı anlaşılmıştır. Bütün bu değişikliklere rağmen, namazgah genel çiz­gilerinden fazla  birşey yitirmemiştir.
Namazgah bütünüyle bugün süslemeden yoksundur. Bu yüzden yalın bir görünüşü vardır. Herhalde daha önce değindiğimiz gibi, özel­liğini siyah-beyaz taş sıraları sağlıyordu. Bunun dışında, bütün namaz­gahlarda olduğu gibi özellik mihrap, mimber ve giriş kapılarında toplan­maktadır. En ilginç namazgah örneklerinden biri olan Gelibolu Namaz-gâhı'nda da, özellikler aynı noktalarda toplanmıştır. Namazgahların genel şekillenmesi belirli sınırlar içindedir ve bunun dışına çıkanları az­dır. Bu ancak Gelibolu Namazgâhı'nda olduğu gibi mermer kullanılması ve bezemelerin yoğun şekilde kendini duyurmasıyla olmaktadır. Diyar­bakır'ın Namazgâh'ı bu tür bir görünüşü renkli taş işçiliğiyle karşıla­maktaydı.  Bugün  bu  görünüşü  de değiştiğinden,  yalındır.
BİBLİYOGRAFYA :
Ş. BEYSANOĞLU, Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, İst. 1957, c. I, s. 55, not 1, 56, not 1.
 

 
 

<Digimax V700 / Kenox V10 / Digimax V10 >

<Digimax V700 / Kenox V10 / Digimax V10 > 


İbrahim bey mescidi

Defterdar camii (Rağıbiye)
 
 Nakipoğlu camii
<Digimax V700 / Kenox V10 / Digimax V10 > 

 



 


 

 



Diyarbakır camileri içinde Silvandaki Selahaddin Eyyubi cami büyük bir sanat değeri taşır
Image - SİLVAN (8).JPG 
Resim:Silvan mücadele gazetesi
Hazro Ulucamii
 
 

AKKOYUNLU ESERLERİ
HOCA AHMET CAMİSİ (AYNİ MİNARE CAMİSİ) 

 1489 tarihli vakfiyesinden Hoca Ahmet tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir. Akkoyunlu dönemi eseri olan bu caminin mimarı belli değildir. 


 

 
TACEDDİN MESCİDİ
Tarihi : Ak koyunlular Devri eseridir, fakat kesin yapım tarihi belli değildir. 1401-1507 m. yılları arasında, Diyarbakır'da Akko-yunlular hüküm sürmüşlerdir. Bu mescidin, XV. yüzyıl içinde yapılmış olması muhtemeldir
HACI BÜZÜRK MESCİDİ
Tarihi : Ak koyunlular Devri eseri olan mescidin kesin yapım tarihi belli değildir. Diyarbakır'da Akkoyunlular 1401-1507 yıl­larında hüküm sürdüklerine göre, bu mescidin bir XV. yüzyıl yapısı ol­ması  mümkündür.
 



KADI CAMİİ
 



KAVAS-I SAĞIR
 







Karşık Budak mescidi.:Akkoyunlu hükümdarı Uzun hasan’ın oğlu Budak tarafından yapıldı

Tarihi Diyarbakır ilçe camileri
Ulu Cami (Çermik)

Diyarbakır Çermik ilçesi, Kale Mahallesi’ndeki, Ulu Cami’nin mihrabının karşısına gelen orta kemerinin üzerinde üzerinde 38.00x25.00 ölçüsündeki iki satırlık kûfi yazılı kitabesine göre 1148 yılında yapılmıştır. Kitabede Fahrettin Kara Arslan’ın da ismi olduğundan caminin Hasankeyf Artuklularından Fahrettin Kara Arslan (1108-1148) zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır.

Caminin giriş kapısının sol tarafındaki kemerden doğu duvarı arasında iki satırlık nesih yazılı 110x46.00 cm. ölçüsünde bir onarım kitabesi bulunmaktadır:
“Cüddede İmaret’ül-Mescid El Halid bi Ebubekr Ali bin El-hac Ömer bin Mahmut. Fi seneti Erbaa.”

Dikdörtgen planlı caminin batıya açılan cephesinde geometrik oymalar bulunmaktadır. Caminin mihrap ve minaresi Artuklu mimarisine uygun olarak yapılmıştır. Anadolu Selçuklularından III.Alaaddin’in (1297-1302) camiyi onardığı sırada minaresini de onarmıştır. Bu minarenin kaidesinde Selçuklu özelliği taşıyan kabartma motifler ve yazılar bulunmaktadır. Ulu Cami’ye bundan ötürü de halk arasında Sultan Alaaddin Camisi de denilmektedir.

Ulu Cami’nin doğusuna Çermik Sancak beyi Şah Ali Bey 1517’de dikdörtgen planlı ve kubbeli bir yapı eklemiştir.Güney, doğu ve kuzey yönlerinde ikişer penceresi olan ve eski cami ile birleştirilen bu yapının da bir cami olduğu anlaşılmıştır. Bu yapı da Ulu Cami gibi siyah ve beyaz taşlardan yapılmıştır.


Şah Ali Bey Camisi (Çermik)

Diyarbakır Çermik ilçesi Kale Mahallesi’nde bulunan Şah Ali Bey Camisi, Ulu Cami’nin doğusuna bitişiktir. Şah Ali Bey tarafından 1517’de yapılmıştır.

Caminin son cemaat yeri, giriş kapısı ve pencerelerin dış yüzleri kesme taştan yapılmış, dikdörtgen planlıdır. Son cemaat yeri üç kubbelidir. Cami, mihrap duvarına paralel üç nefe ayrılmıştır. Mihrap önündeki bölüm kubbeyle diğerleri tonozla örtülüdür. Bu kubbe sekizgen kasnaklı olup, dıştan piramidal külahlıdır.


Cami-i Kebir (Çüngüş)

Diyarbakır, Çüngüş ilçesinde bulunan Cami-i Kebir bazilika planlı bir kiliseden camiye dönüştürülmüştür. XIII.yüzyılda Artukoğulları tarafından bazı ilaveler yapılmıştır. Kesme taştan olan bu cami çatı ile örtülüdür.


Ali Bey Camisi (Çüngüş)

Diyarbakır Çüngüş ilçesinde, Ali Bey tarafından 1688’de yaptırılmıştır. 1757’de de Kapıkıran Mehmet Paşa camiye bir de minare eklemiştir.


Ulu Cami (Hani)

Diyarbakır Hani ilçesi’nde Belediye ve Kaymakamlık binalarının bulunduğu yerdedir. Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Mimari üslubundan XIII.-XIV.yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır. Üzerindeki yazıtlarından 1657 ve 1682 yıllarında onarıldığı anlaşılmaktadır.

Dikdörtgen planlı cami iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Bu yüzden eğimli bir alanda bulunan güney tarafına dükkanlar eklenmiştir. Caminin girişi batı cephesindedir. İbadet mekanı üç neflidir. Caminin önünde mermer sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanarak bir avlu meydana getirmiştir.Avlunun çevresindeki revaklar içten tonoz, üstten de çatı ile örtülmüştür. Caminin yanında Diyarbakır yöresine özgü bir minare yerleştirilmiştir. kesme taştan olan minare, dikdörtgen planlı olup, üzerinde herhangi bir bezemeye yer verilmemiştir. Dikdörtgen minarenin bitiminde bir balkon ve bunun üzerinde de şerefe ve yuvarlak petek kısmı yerleştirilmiştir. Konik bir külahla da üzeri örtülmüştür.

Şeyh Caferi Tayyar Mescidi (Hani)

Diyarbakır, hani ilçesindeki Şeyh Caferi Tayyar Mescidinin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Cami dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Mescidin en ilginç yönü Diyarbakır yöresine özgü minare tipinin burada da tekrarlanmasıdır. Kesme taştan dikdörtgen minare bir balkonla şerefede son bulmaktadır. Bunun üzerine yuvarlak petek kısmı ve külah yerleştirilmiştir.
Mescidin yanında Şeyh Caferi Tayyar'ın türbesi bulunmaktadır. Türbe kesme taştan yapılmış, dikdörtgen planlıdır. üzeri çatı ile örtülüdür. Türbenin içerisinde sanduka ve sandukanın başında da h.372 (982) tarihli bir sancak bulunmaktadır.
Mescit ve türbe Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1982 yılında onarılmıştır.

Ulu Cami (Hazro)

Diyarbakır Hazro ilçesinde, ilçeye egemen bir tepe üzerinde kurulmuştur. Kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Onarım ve eklemelerle özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Bazı kaynaklarda XIII.yüzyılda Eyyubiler döneminde yapıldığı belirtilmektedir. Bazı kaynaklarda da Osmanlı mimarisine benzerliğinden ötürü XVI.XVII.yüzyıllarda yapıldığı belirtilmektedir.

Dikdörtgen planlı bir yapı olup, kesme taştandır. Giriş kapısı ve mihrap nişi mukarnas ve geometrik bezemelerle görkemli bir konuma getirilmiştir. Ön cephesi iki katlı olup sivri kemerli alternatif taş döşeli görünümü ile dikkati çekmektedir.


Ulu Cami (Vakıf Ahmet Bey Camisi) (Lice)

Diyarbakır Lice ilçe merkezinde bulunan bu camiyi Şeyh Hasene Ezraki soyundan gelen Ahmet Bey 1540-1541 yılında yaptırmıştır. Ahmet Bey kurduğu vakıflar ve halka yaptığı hizmetlerden ötürü Vakıf Ahmet Bey olarak tanınmıştır. Bu nedenle de camiye Vakıf Ahmet Bey ismi verilmiştir. Ayrıca Ulu Cami veya Cami-i Kebir olarak da bilinmektedir.

Lice depreminden önce kare planlı olan bu caminin iki katlı bir son cemaat yeri vardır. İbadet mekanı sütunlar ve geniş sivri kemerlerle iki nefe ayrılmıştır. Daha sonra beşik tonozlu bir bölüm buna eklenmiştir.

Cami 1845 yılında yanmış, Hacı Sadullah Bey tarafından 1875 yılında onarılmış ve yapılan bazı ilavelerle genişletilmiştir. 1960 yılında da Hamit Toprak Bey tarafından camiye minare yaptırılmıştır. 1975 Lice depreminde cami büyük hasar görmüş ve minaresi yıkılmıştır.


Melik Adil Camisi (Lice)

Diyarbakır Lice ilçesi, Kabakkaya (Antak) Köyü’nde bulunan Melek Adil Camisi’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.

Dikdörtgen planlı bir yapı olup üzeri çatı ile örtülmüştür. Minaresi dört köşedir ve bazı silmelerle de üç bölüme ayrılmıştır.


Ulu Cami (Selahattin Eyyubi Camisi-Meyya Farkin Camisi) (Silvan)

Diyarbakır Silvan ilçesinde bulunan bu caminin Artukoğullarından önce, 1031’de küçük bir cami olarak yapıldığı sanılmaktadır. Artukoğullarından Necmeddin Alpi döneminde,1157’de onarılmış ve genişletilmiştir. Sonraki yıllarda Ebu’l Muzaffer Şehabeddin Gazi döneminde yeniden elden geçirilmiştir. Bu cami ile Artuklu mimarisinin üslubu ilk belirgin şeklini almıştır.

Caminin ibadet mekanı dikdörtgen planlı olup, içerisi mihraba paralel 18 paye ile dört sahna ayrılmıştır. Mihrap önüne rastlayan bölüm altı büyük, iki küçük payenin yardımı ile tromplu olarak 13.50 m. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Bu kubbenin bir bölümü de mihrap önündeki duvara dayanmaktadır. Burada Gaznelilerin Leşker-i Bazar Ulu Camisi’nde ortaya koydukları mihrap önü kubbesi Melik Şah’ın yapmış olduğu yapılardaki düşüncesi ile birleştirilmiştir. Bu tür mihrap önü kubbelerinin Anadolu’da bulunan ilk örneklerindendir. Kubbe eteğinde Necmeddin Alpi’nin bir kitabesi yer almaktadır.

Ulu Cami Artuklu taş işçiliğini yansıtan bezemeleri ile dikkati çekmektedir.


Eyyubiler Camisi (Silvan)

Diyarbakır Silvan ilçesinin güneydoğusunda yer alan Eyyubiler Camisi olarak tanınan cami yıkılmış, sadece minaresi günümüze gelebilmiştir. Caminin Eyyubiler döneminde 1199-1244 tarihleri arasında yapıldığı kitabelerinden anlaşılmaktadır.


Karabehlül Bey Camisi (Silvan)

Diyarbakır Silvan ilçesinde bulunan bu cami XVI.yüzyılda, Diyarbakır Valisi İskender Paşa’nın mahiyetinde bulunan Silvan’lı Şeyh Ahmetzade Elvend Bey’in oğlu, Sancak Beyi Kara Behlül tarafından yaptırılmıştır.

Gri renkte kesme taştan yapılan bu cami kare planlı olup, üzeri sekizgen bir kasnağa oturan tek kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin üzeri dıştan pramidal şekle sokulmuştur. Son cemaat yeri altı ahşap sütuna dayanan altı bölüme ayrılmış ve üzeri de ahşap bir çatı ile kapatılmıştır.
http://egeforum.net/f360/

Hazro Ulucamii
 



 

Hazro ulucami


 

Silvan tarihi camileri
Ulu camii
 

 
 


 

Karabehlülbey camii
 

Eğilde Tarihi Taciyan camii
 

Diyarbakır ulu cami
 


 



 



 


 


 

 


Safa camii


 

Tarihi camiler


 

 

4 mezhep ve Ulucamii
Diyarbakırın tarihi camilerinden Ulu cami dört mezhebe hizmet etmiştir.
Şairliği ile de maruf olan Ebul hasan Aliel-Amidi,Ebul-Kasım Ubeydullah b.el-Ferra,Ebu Abdullah el-Baradani,Muhammed b.Ali b.Selamet gibi,büyük Hanbeli fakihleri Mervanoğulları zamanında ,Diyarbekir’de ve bilhassa Amid’de fıkıh okutmuşlardır.Mamafih Nasruddevle  zamanında Amide ve Silvan müşterek kadusu olan Hüseyin b.Salma maliki fakihi olup,bu mezhebe göre,icra-i kaza etmiştir.Bunun ölümünden sonra İbnü’l-Beğal lakabı ile maruf olan ve Amid surları kitabelerinden birinde adı geçen Ebu Hasan Ali Hasan b.Ali el-Amidi kadı olmuştur.Bu fakih Hanbeli mezhebinde idi.Nasruddevle zamanında Şafii mezhebinin büyük fakihlerinden Ebu Abdullah Muhammed b.beyan el_kazruni Diyarbekir’e gelmiş ve kendi mezhebini yaymağa başlamıştır.Bundan sonra XI.asırda bu bölgede Fahrülislam Ebu bekr eş_Şaşi ibn ül_Şahna ve ebu’l-Ganim gibi,Şafii fakihlerini de görmekteyiz.XI.asır sonunda Türklerin gelmesiyle Hanefi fıkhı güçlendi(Şevket beysanoğlu.Diyarbakır Tarihi.Neyir matb.İst.1999.1/219
Dört ayaklı minare(N.Satıcı)



KARABEHLÜLBEY-MİRA CAMİİ - SİLVAN)
(Nsatıcı)

 Dört ayaklı minare eski görüntü(N.satıcı)
 
Fatihpaşa camii(N.Satıcı)
silvan -selahaddin-i eyyubi cami- fot.nejat satici
240- silvan -selahaddin-i eyyubi cami- fot.nejat satici 
İskender paşa camii.(N.satıcı)
salos camii - diyarbakir fot. nejat satici

Müslüm Üzülmez Fotoğraf Arşivi: Camii Kebir-Ergani
 

KARABEHLÜLBEY-MİRA CAMİİ - SİLVAN)
(Nsatıcı)
NEBİ (PEYGAMBER) CAMİİ - DİYARBAKIR
Diyarbakırlı esnaflardan Kasap Hacı Hüseyin tarafından hayrat olarak 1530 yıllarında yaptırılmıştır.
Kare planlı,sıralı siyah ve beyaz kesme taşlarla yapılan minaresinin kitabesinde Hz.Muhammed'den "Kaal en Nebiyyi" olarak söz edilmesinden dolayı halk arasında nebi veya peygamber camisi olarak tanınmaktadır.
Mimarı bilinmeyen caminin üzeri piramit şekilli bir kubbe ile örtülüdür.Diyarbakır sivil mimarisinin güzel örneklerinden biri olan Peygamber Camisinin minaresi 20.yy. ortalarında yol genişletme çalışmalarından dolayı yerinden sökülerek şimdiki yerine taşınmıştır.Nejat SATICI
Müslüm Üzülmez Fotoğraf Arşivi
Çermik-6: Çermikten bir görünüm (Hanbaşı Cami ve Hakal Dağı).
Fotoğraf: Müslüm Üzülmez (Eylül 2001)
Müslüm Üzülmez Fotoğraf Arşivi
Çermik Medrese Cami
Fotoğraf: Müslüm Üzülmez (2 Aralık 2009)

Çınar Yeşil camii
Ergani ulu camii
Diyarbakır'da adıyla anılan caddede ki, yaptırdığı camii ve Hamamı ile tanınan Melek Ahmed Paşa'nın Diyarbakırlı olduğunu biliyor muydunuz?
Melek Ahmed Paşa 1528 tarihinde şehrimizde doğar. Yardımsever ve dürüst bir insan olmasından dolayı halk arasında Melek lakabıyla anılmasına sebep olur. O yıllarda şehrimizin zengin eşrafındandır.
Adıyla anılan caddede bulunan Melek Ahmed Paşa camii ile Melek Ahmed Paşa hamamını yaptırmıştır.
Hamamın yapımına 1564 yılında başlanır ve 1568 yılında bitirilir. Camii'nin inşasına 1591 yılında başlanır 1592 yılında bitirilir.
İran savaşlarında serdar olan Özdemiroğlu Osman Paşa, Diyarbekir valiliği yaptığı yıllardan tanıdığı Melek Ahmed Paşa'nın beylerbeyliği payesi ile  Musul'a Vali olarak atanması sağlanır. 1585-1587 yılları arasında valilik görevini yapar.
Bunları biliyor muydunuz?
sevgiyle kalın
Ergün.diyarbakıryahoo grup
Hüsrevpaşa camii





 










 








 








 


İskenderpaşa camii







 

Melikahmet camii






Behrampaşa camii
 
Hani ulu camii
Eğil’de merkez camii

0 yorum:

Yorum Gönder

Site © 2015 Diyarbakır Tanıtım Sitesi